"Kendisi Cumhurbaşkanı.
Her türlü çelişkim olabilir ama makama saygıda kusur etmem"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, daha bir ay önce kurmuştu bu cümleleri.
Cumhurbaşkanlığı makamına saygıda asla kusur etmeyeceğinin altını çizmişti.
Ancak CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan'ın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik ağır hakaretine sessiz kaldı.
Aradan çok geçmeden bu kez sokak röportajında
Ak Partili seçmene hakaret eden Dilruba Kayserilioğlu'nu cezaevinde ziyaret eti.
Özel, geçtiğimiz gün ise İzmir Enternasyonal Fuarı'nın açılışında
Dilruba Kayserilioğlu'nu protokolde ağırladı.
Bu durum, bir hakaretin toplumsal meşruiyet kazanması,
normalleşmesi ve hatta yüceltilmesi sürecini gözler önüne serdi.
Ne Dilruba'ymış diyorsunuz öyle değil mi?
Dilruba'yı tanımak için verdiği sokak röportajının tamamını izlemekte fayda var.
O, bir halk kahramanı değil, asla olamayacak.
O, kötü bir örnek.
Demokratik değerleri ve insani ilişkileri erozyona uğratan bir simge.
Her kelimesi zehirli, ruhu hastalanmış biri.
O yüzden içinde bulunduğu duruma üzülmek ve geçmiş olsun demek gerek.
Sanırım bir de kısa popülerliği için hayırlı olsun demek de lazım!
Bir insanın sırf siyasi görüşü farklı diye
başka insanlara hakaret etmesini Özgür Özel hoş görse de biz göremeyiz.
Bu ne demokrasinin ruhuna ne de insani değerlere sığar.
Hangi partiyi tuttuğumuzun hiçbir önemi yok.
Dilruba Kayserilioğlu, yaptığı eylemle bir kahraman olmayı bekliyordu belki.
Ancak ne yazık ki, hakaretin kahramanı olmaz.
İnsanlar, cesurca eleştiri yapabilir, bir konuda haksızlık olduğunu düşünüyorsa
sesini yükseltebilir, fakat karşısındakinin onuruna, saygınlığına saldırarak kahramanlık kazanılmaz.
Eleştiri ve hakaret arasındaki o ince çizgiyi göremiyorsak
yakın gözlüklerimizi tez zamanda takmalıyız!
Dilruba Kayserilioğlu'nun ifadeleri, toplumsal bölünmeyi ve karşıt görüşler arasındaki
nefretin derinleşmesini teşvik eden bir araç haline geldi.
Yanlışına yanlış demeyen CHP'liler onu bir kahraman edası ile simge haline getirmeye çalıştı.
3-5 gün sonra unutulacak bu kadın, eskisinden daha sert sözlerle çevresini zehirleyecek.
Yaptığı kötülüğü alkışlayanlar onu daha hastalıklı bir ruh dünyasına itti.
Yazık etti.
Onu teşvik edenler, bu yolun "doğru" olduğuna inandıranlar, sözlerinin yankı bulmasını sağlayanlar utanmalı.
Kötü sözlerin alkışlandığı, hakaretin prim yaptığı bir toplumsal yapıda,
bireylerin nasıl kolayca çirkinleşebildiğine tanık olduk.
CHP'nin Dilruba'yı sahiplenen tavrı yeni Dilrubalar'a da cesaret olacak gibi.
Bu kime yarayacak?
Toplumda, bir kısım CHP'lilerin
diğerlerini "öteki" olarak konumlandırma eğilimi giderek artarken Özel bu değirmene su taşıdı.
Korkarım bu türden eylemler adeta bir "sıradanlaşma" sürecine girmiş durumda.
Burada önemli bir başka nokta ise, siyasetin bir tür "medya gösterisi"ne dönüşmesi.
Eline mikrofon alan Youtube'de birilerine hakaret ettiriyor.
Sonuç ortada!
Toplumsal eleştiri ve diyalogun yerini alan bu polemikler ve hakaretler,
kamuoyunun dikkatini çekmek ve gündem oluşturmak için giderek daha fazla kullanılan bir strateji haline geldi.
Bu durum bizi birbirimize düşman ediyor.
Özgür Özel yola nasıl çıktı, nasıl birine dönüştü şapkasını önüne alıp düşünsün.
Çünkü hakaretin ve kaba sözlerin aydınlatacağı bir gelecek yok.
Eleştirinin yerini hakaretin aldığı, sevginin yerini nefretin doldurduğu bir toplum, hiçbir zaman ileriye gidemez.
Yeni sayılabilecek bir genel başkan olarak Özgür beyin öncelikli hedefi,
partisinin tabanını genişletmek,
daha fazla seçmene ulaşmak ve toplumun farklı kesimlerini kucaklamak olur diye düşünmüştüm.
Elbette bu strateji, doğal olarak nefret dilini terk etmeyi ve daha kapsayıcı,
birleştirici bir söylem benimsemeyi gerektirir.
Başta bunu başarır gibi oldu ancak
dengesini kaybeden araç sürücüsü gibi birden savruldu.
Önce Tuncay Özcan şimde de Dilruba!
Hem CHP hem de Sayın Özgür Özel bu kazadan yara almadan kurtulabilir mi?
Asla!
Nitekim, "rüzgar ekip fırtına biçmek" atasözünde olduğu gibi, nefret dilini savunan bir tutum,
karşılıklı kutuplaşmayı körükleyerek toplumda daha derin yaralar açar.
Bu, sonunda siyasi liderin ve partinin itibarına zarar verir
ve potansiyel yeni seçmenlerin uzaklaşmasına neden olur.
Özgür Bey'e küçük bir hatırlatma…
Nefret dili, kısa vadede belirli bir tabanın coşkusunu artırsa da,
uzun vadede partinin büyüme çabalarını baltalar.
Bunların olmasını istemiyosanız Cumhurbaşkanı'na ve onu destekleyenlere
saygılı olmayı deneyebilirsiniz.
Dilruba'ya küçük bir öneri…
İsminin anlamı "gönül alan, gönül kapan" demek.
İsminin hakkını ver.
Kırdığın herkesten özür dile. Çünkü özür,
geçmişin ağır yükünden kurtulmanın ve geleceğin hafifliğine adım atmanın tek yoludur.
Bu bir zayıflık değil, olgunluk ve erdemdir.
***
Bir alıntı;
"Bizim sorunumuz, bize haksızlık yapıldığında kalplerimizi katılaştırıyor olmamızdır.
Her ne olursa olsun kalplerinizi yumuşak ve saf tutunuz. Allah sizi mükafatlandıracaktır"
Allah'a emanet olun.