Her perşembe akşamı, telefonumun ekranında tanıdık bir bildirim beliriyor: "Hayırlı Cumalar."
Yaşını başını almış akrabalarım, Cuma'yı, Cuma namazına giden bir öncü birlik gibi benim için çok erkenden kutlar. Ali Dayım, Doğan Amcam, Latife Teyzem, Bilal Abim ve iş yerindeki Murat Abi onlardan bazıları.
Kimisi sabahın ilk ışıklarıyla mesajını gönderir, kimisi öğleden sonraya bırakır, ama mutlaka yollar.
Geç kalanlar ise belki telaştan, belki de vicdan azabından olsa gerek, daha kısa ve öz bir şekilde yazar:
"Cumanız mübarek olsun."
Bununla da yetinmeyenler, WhatsApp durumlarından peş peşe "Hayırlı Cumalar" mesajını ulaştırır.
Bu insanların ortak özelliği, iyilik dolu yüreklerinin ve sonsuz sayılabilecek kadar boş zamanlarının olması!
Telefonuma her baktığımda, acaba bu sefer kimden bir tebrik mesajı alacağım diye düşünür oldum.
Bayramlarda, özel günlerde, dini bayramlarda, hatta bazen benim akrabalar gibi "Hayırlı Cumalar" niteliğinde mesajlar geliyor. Üstelik bu mesajlar öyle tanıdıklardan falan değil, milletvekillerinden!
Daha dün, 30 Ağustos'ta telefonuma hemen her partiden kutlama SMS'i aldım.
Milletvekillerimiz sağ olsun, bu önemli günlerde bizleri unutmayıp tebriklerini ve dileklerini birer SMS mesajıyla iletme zahmetine giriyorlar. Allah razı olsun.
Ülke yönetmenin ne kadar meşakkatli olduğunu düşünecek olursak, aslında bu tür jestlerin kıymetini bilmeliyiz. Lakin bir sorun var: Neden bu kadar çok?
Ve ne gerek var?
Bu samimiyetsiz tebrik yağmuru insanları bıktırdı.
Bunu birilerinin anlatması gerekiyordu.
Ben anlatayım istedim.
Yapmayın!
Belki de milletvekillerimiz, bizi böylesine düşünmek yerine, kendilerini bizlere daha gerçekçi yollarla anlatmayı tercih edebilirler.
Mesela çalışmalarından bahsedebilirler.
Çünkü bir SMS mesajının, kalplerde yer edinen bir tebessümden daha az etkili olduğu kesin...
Bize, sizin gerçekten ne yaptığınız, nelerle uğraştığınız daha önemli!
Ama işin aslı başka. Bu mesajlar aslında birer selam değil, birer yoklama. Adeta bir varlık-yoklama listesi gibi... "Bakın buradayım!" diyen politikacının telaşlı sesini hissediyoruz her satırda.
Gerçekten buradalar mı, yoksa varlıkları telefon ekranında beliren birkaç kelimeden mi ibaret?
Modern psikoloji bize, bu tür yüzeysel ve kitlesel iletişimlerin aslında önemli bir duygusal boşluğu maskelemeye çalıştığını anlatır. Her birey, kendi sosyal çevresinde, kendi toplumunda bir "görünme" arzusuyla yanıp tutuşur. Politikacıların gönderdiği mesajlar, aslında bu görünme ve tanınma arzusunun elektronik bir tezahüründen başka bir şey değil.
Belki de bu kadar çok SMS, bir eksikliğin üstünü örtmek için gönderiliyor. Yetersizlik duygusunu örtmek amaçlanıyor olabilir.
Gerçekten o mesajı gönderen kişi, sizin bayramınızı kutlamak için mi yazdı? Yoksa "Ben buradayım, varım ve hatırlanmak istiyorum" demenin bir yolu mu?
Psikolojide buna "görünürlük arzusu" deniyor.
Bu arzu, insanın sosyal varlığını teyit etme ihtiyacından doğuyor.
Öte yandan, sürekli gelen bu mesajların bizde yarattığı rahatsızlık hissi de incelenmeye değer.
Sürekli tekrarlanan ve bir noktada sıradanlaşan bu mesajlar, bir süre sonra duygusal bağ kurma amacını yitiriyor ve bir "ilgisizlik" sembolüne dönüşüyor.
Çünkü insan psikolojisi, gerçek ve samimi olanla sahte olanı ayırt etme konusunda son derece hassas.
Özellikle Malatyalılar bu konularda çok iyi.
Belki havasından, belki suyundan bilinmez...
Her ne kadar modern çağda bireyler dijitalleşmiş duygusal bağlar kurmaya mecbur kalsa da, içsel sezgilerimiz hâlâ sahte olanın peşinden gitmemeyi tercih ediyor.
Ne mübarek bir nimet öyle değil mi?
Bu mesajların bir başka boyutu ise, özel hayatımıza olan müdahale hissi.
Cep telefonlarımız, kişisel alanımızın bir uzantısıdır.
Psikolojik olarak, bu tür alanlara izinsiz giren her türlü iletişim,
bilinçaltında bir işgalci gibi algılanır.
Özellikle bu tebrik mesajlarının kaynağını bilmediğimizde, bilinçaltımız, "güvenli alan" ihlaline karşı bir savunma mekanizması geliştirir.
Mesajları silmek, rahatsız hissetmek ya da telefonumuzu kapatmak istemek gibi...
Belki de bu yüzden, bir milletvekilinden gelen SMS, bazen soğuk bir yabancının sesi kadar uzak gelir. Ve belki de bu yüzden, o mesajın altında "herkese" söylenen ama aslında hiç kimseye hitap etmeyen o cümlelerin gerisinde, bir çeşit yalnızlık saklıdır.
Bizim için önemli olan, gerçek temaslardır; dijital değil, duygusal bağlardır.
Özetle:
bir kamyon para verip, bir de insanların tepkisini çekmeyin artık.
Çok paranız varsa depremzedelere yardım edin.
Mesajların tekdüzeliği ve anonimliği ise aslında bir tür yüzeyselliği işaret eder.
Gönderici, bireysel bir bağ kurma niyetindeymiş gibi görünse de, mesajın içerdiği dil ve ton, aksini ortaya koyar.
O yüzden siyaset sokakta yapılır diye boşuna demiyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
O yüzden sayısız seçim kazandı Cumhurbaşkanı.
Hem kamusal alan, insanların serbestçe fikir alışverişinde bulunabildiği, eleştirinin hâkim olabildiği bir alandır. Ancak, bu SMS'ler bu ideali gerçekleştirmekten çok ama çok uzak; çünkü bu tür mesajlar eleştirel bir diyalog başlatmaktan ziyade, tek yönlü bir iletidir.
Burada demokratik iletişim pratiğinden çok, monologik bir bilgilendirme süreci söz konusudur.
Sonuç olarak, milletvekillerinden gelen bu tür tebrik mesajları, yüzeysellik, yapaylık ve kitlesellik özellikleriyle, hem iletişim stratejileri hem de seçmen algısı üzerinde düşündürücü etkiler bırakır.
Seçmenlerin ihtiyaç duyduğu şey daha derin, anlamlı ve samimi bir temas.
Toplumsal desteğini artırmak isteyen tüm partilere duyurulur.
Bu arada sadece vekiller değil belediyelerden de İllallah ettik.
Lütfen bize SMS göndermeyin artık.
Teşekkürler.
***
MEVLANA'NIN YEDİ ÖĞÜDÜ
-Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
-Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
-Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
-Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
-Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
-Hoşgörülükte deniz gibi ol.
-Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol
Allah'a emanet olun.