İhtiyar bir adam diğerine seslendi: "Boykot ne demek?"
Filozof tipli olan, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Boykot, TDK'ye göre, bir kimse,
bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesmek anlamına gelir."
Yüzünde milim kıpırdama yoktu.
Ancak içten içe gururlandığı belliydi.
Sanki yüzyılların bilgeliğini taşıyordu. Raflarda aradığı şeye kilitlenmişti,
etrafına hiç bakmıyordu; bir robotu andırıyordu.
Acaba en son ne zaman gülümsemiş ya da ne zaman ağlamıştı? Kim bilir!
Bu kez öteki adam söze girdi!
Market bir anda akşam canlı yayınlarına döndü;
hani herkesin birbirine bağırıp çağırdığı,
kendi fikrinin doğruluğundan gram şüphe duymayanların konuştuğu programlara.
"Ne yani, şov mu yapıyorsunuz İsrail malı kullanmadığınız için?" dedi,
alaycı bir tonla.
Cevap verdi diğeri:
"Ne münasebet efendim! Bunun şovu mu olur? Sadece görevliye danışıyorum." dedi, gözlerinde çelik gibi bir kararlılıkla…
Sözleri, karanlık bir odada parlayan bir ışık gibiydi;
konuştukları, ne yapması gerektiğini bilen bir adamın sözleriydi.
Orta yaşlı, zarif bir kadın göz ucuyla tartışmayı izliyordu.
Sesler biraz yükselse ortalıktan sıvışacak gibiydi.
Çantasına öyle sıkı sarılmıştı ki sanırsınız, bu tartışmadan biri faydalanıp çantasını gasp edecek.
Korku, yüzündeki her çizgide belirgindi. Bu kadına bir isim verecek olsam
"bayan endişe" olurdu.
Sonra meymenetsiz olan diğer adam, "Elin Arab'ı için üzülmem, gebersinler" dedi.
Kalbinin karanlığı yüzüne,
gözlerine ve hatta bakışlarına yansımıştı.
Binlerce çocuk, yaşlı, kadın acımasızca katledilmişti; nasıl böyle söyleyebiliyordu.
Cevap verme gereği bile duymadı. Sadece sustu.
Sessizlik, Gazze'deki tüm acılar ve sorunlar gibi havada asılı kaldı.
Gazze'de binlerce kırık kalp vardı.
Sesini duymamak dünyanın en zor işi olsa gerek diye düşündü.
Gazze'nin dar sokaklarında yankılanan patlama sesleriyle irkilen minicik çocukları getirdi aklına,
eli İsrail ürünlerini almaya uzananlara içten içe sitem etti.
Küçük bedenlerin korkuyla titrediği anları, çaresiz bakışları zihninden silemiyordu.
Bu dünya için oldukça hassas bir kalbi vardı.
Genç bir adam bu kez tartışmaya atıldı
"Hem siz mi kurtaracaksınız, başlarım boykotunuza,
boykot mu kaldı aylar geçti?" dedi. Sesinde gençliğin kibri ve umursamazlığı vardı.
"Ben kendi vicdanımdan sorumluyum," dedi, zarafeti ve ses tonu ile dikkat çeken adam.
"Kimseyi zorlayamam, ancak ben almam. Çünkü bu bir dedikodu değil,
bu ürünleri üreten firmalar açıkça İsrail'e destek açıklaması yaptı," dedi.
Telefonunu çıkarıp bir kaçını da gösterdi.
Adamın sesindeki kararlılık, suda sektirilen taş gibiydi. Kısa süreli de olsa iz bırakmıştı.
Boykot başarıya ulaşır ya da ulaşmaz,
karınca misali yangına su taşıyanlar,
İnancını ve umudunu yitirmeyenler ne mutlu ki hala var.
Tolstoy'un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı eserinde,
insanın en büyük erdeminin sevgi olduğunu vurguladığı gibi bu boykot gibi küçük eylemler de sevginin,
adaletin merhametin birer tezahürüydü. Belki topyekûn yapılsa Filistin'de soykırım duracaktı.
Market rafların arasında yaşanan boykot diyaloğu, insan ruhunun derinliklerindeki adalet ve merhamet duygusunu ortaya çıkarmıştı.
Tıpkı Tolstoy'un kahramanları gibi, insanlar da kendi içlerindeki iyiliği bulduklarında gerçek anlamda insan oluyorlardı.
Çok uzaklarda ölen çocuklara üzülmek, onlar için
"en azından boykot yapayım" demek umursamaz olmamak da iyi bir insanın özelliği olsa gerek…
Bizi hangi eylemimizin insan kılacağını bilmiyoruz.
Ama hayat bir yol…
Bir şeyler yapmamız gerektiği açık.
Martin Luther King'e göre
"Boykot, adaletsizliğe karşı sessiz kalmayı reddetmek"
Gandhi'ye göre ise
"Boykot, yanlış gördüğün şeylere 'Hayır' demek."
Boykot eyleminin tarihi, muhtemelen insanlık tarihiyle başlar.
İlk girişimler başarıya ulaşmıştı. Zor da olsa!
Bakın, "boycott" şeklinde dolaşıma giren bu durum,
19. yüzyılda vücut buluyor.
Organize bir baskı olan boykot, İngiliz Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott'ın soyadından dünya literatürüne, oradan da dilimize geçmeyi başarmış.
Charles Cunningham Boycott, kiraları halkın istediği şekilde düşürmeyi kabul etmeyince, yaşadığı bölgedeki herkes onun üzerinde toplumsal bir baskı kurmuş; onunla konuşmayı ve her türlü alışverişi kesmiş. Kendisine hiçbir şey satılmaz, postaları iletilmez ve hatta onu gören yolunu değiştirir olmuş. Anlayacağınız, dinsizin hakkından imansız gelmiş. Kiracıların sonunda istediğini elde ettiği bu harekete, boykot edilen kişinin soyadı olan 'Boycott' adı verilmiş ve tüm dünyada bu şekilde kullanılmaya başlanmış.
Ülkemizde Boykot denince akla İsrail ve ABD geliyor.
Zihnimizdeki karşılığı "Boykot markalarına verdiğimiz paralar Filistin'e bomba olarak atılıyor"
ancak bu durumu aşmalı, tüm haksızlıklara karşı bu silahımızı kullanabilmeliyiz.
Cafer-i Sâdık'tan nasihat
Üç şeyden uzaklaşan üç şeye ulaşır:
- Şerden uzaklaşan izzete
- Kibirden uzaklaşan saygınlığa
- Cimrilikten uzaklaşan da şerefe
Allah'a emanet olun