Bayram yaklaşırken…
"Gurbet bize dokunmaz, iki yıl çalışıp döneriz diyorduk. Ama o bayram sabahı yok mu, işte onu hesap edemedik, Koca koca adamlar kuzu gibi meledik"
1961'de Almanya'nın Türkiye'den işçi almaya başlamasıyla
bir yanı memleket bir yanı gurbet kokan hikâyeler başladı.
İstanbul Sirkeci'den kalkan trene binen işçiler
son istasyon Münih'teki 11. Peron'da indi.
Orada uzun yıllar çalışanların anıları, hayatları
on birinci peron adlı kitapta anlatılmıştı.
O kitaptaki "bayram sabahını hesap edemedik" ifadesi
gurbette yaşayan hemen herkesin duygularına tercüman oluyor.
Bayrama az bir süre kala…
İşte bir bayram daha yaklaşıyor.
Bugün izin günüm, adını bilmediğim parkın birinde
boş bulduğum bir banka atıveriyorum kendimi.
Memleketim Malatya'yı düşünüyorum.
Şu sıralar tadı tuzu yok.
Depremin izleri hızla silinmeye çalışılsa da bu kolay olmuyor.
Çok geçmeden yanıma takkeli, sakallı bir hacı amca oturuyor.
Namaz saatini beklediği her halinden belli.
Hemen duruşumu düzeltip kendimi kontrol ediyorum.
İçimden, "yayılarak oturmuşusun ayıp be!" diye kendime çıkışmayı da ihmal etmiyorum.
75-80 yaşlarındaki bu adamın
yüzünde insana huzur veren bir aydınlık hakim,
mütebessim bir çehresi var.
Ama Ankara yanarken bu havada kara kış varmış gibi palto giymiş.
Boynu tutulmuş biri nasıl hareket ediyorsa öyle sağına
döndü. Doğrudan nerelisin? diye sordu
-Malatyalıyım, Siz amca?
-Erzurum
Sizin o cağ kebabı nasıl güzel bir şey diyorum,
yaşlı adamın gülmesi ile gözleri minicik kalıyor.
Kanımın çok ısındığı bu adama "dede" diyesim gelse de bu duygumu dillendirmiyorum.
Dedelerim vefat edeli çok oldu. Yattıkları yer nur olsun.
İbrahim Erkal ve Cağ kebabı
Kim Erzurumluyum dese ya rahmetli İbrahim Erkal'ı
ya da cağ kebabını konuşurum.
Dedeye İbrahim abinin Canısı şarkısında bahsetmem pek münasebetsiz kaçacağı için şansımı cağ kebabında deniyorum.
Kaç tane yersin bir oturuşta diye usul usul soruyor.
-10 tane yerim, ya sen amca?
Valla bende kolesterol olmasa 30 da yerim deyip gençliğini anlatmaya başlıyor.
Ama onu Erzurum'da yiyeceksin diyorum bir çırpıda.
Oranın otunu yiyen, suyunu içen hayvanın eti bir başkadır diye de ekliyorum.
Sanki kaç kere gittiysem Erzurum'a!
Sonra Erzurumlu İbrahim hakkı Efendi'den bahsediyor.
- "Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!"
ne güzel demiş öyle değil mi?
Bu sözü hayatında ilke edindiğinden bahsediyor.
Güzel adamlar güzel adamları takip ediyor demek.
Adını ayrılırken öğrendiğim yaşlı adam ile
aynı memleket özlemini yaşıyoruz.
Aslında bayram tam anlamıyla, anlamak, dinlemek, sohbet etmek diyorum.
Sohbet güzel oldu diye de mırıldanıyorum. Bu tam da bayram duygusu.
Bayram namazında selam verirken yüz yüze geldiğimiz o hiç tanımadığımız adamların elini sıkarak başlamalı diyorum. Bayram namazı sonrası
camiden koşarak kaçtığım günler aklıma geliyor. Derin bir utanç!
Artık daha çok konuşmalı,
bayramı bayram gibi geçirmeli.
Dertliyi dinlemezsen,
hastayı ziyaret etmezsen
çocuğun başını okşamazsan
yetimin yüzünü güldürmezsen bayram bayram olmaz.
İyi bayramlar. Şehir değiştirecek olanlar. Lütfen araç kullanırken kurallara uyun ve dikkatli olun.
Selamlar…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kumar-Tavşantepe imamı ve rakı vaadi (18.09.2024)
- Rusya Ukrayna cephesine Türk Barış Gücü (14.09.2024)
- Mit’ten İran’ın gölge oyununa '40 KM' yanıtı (08.09.2024)
- CHP’nin BRICS endişesi ve AB (05.09.2024)
- Dilruba’nın hakareti CHP’ye ne kazandıracak? (01.09.2024)
- SMS ile siyaseti nenem de yapar (31.08.2024)
- Yusuf Dikeç’in annesinden utanmalı mıyız? (25.08.2024)
- Nezaketten küfre: Sokakların dili değişti (24.08.2024)
- Erdoğan’ın yazdığı BM reçetesi hayata geçiyor (17.08.2024)
- Numan Kurtulmuş ve Filistin (16.08.2024)