İsrail Gazze'deki katliamlarına devam ediyor.
Öldürülen sivillerin sayısı 28 bini buldu.
Gazze halkına uygulanan acımasız katliamlar akılalmaz boyutlara ulaştı.
Bu sistematik imha ne çocukları ne hastaları ne de yaşlıları ayırıyor, masum hayatları daha önce insanlık tarafından görülmemiş bir vahşete maruz bırakıyor.
İsrail'in Gazze'ye yönelik acımasız saldırıları, sadece sayılarla ifade edilen ölümlerle değil geriye kalanlara yönelik de yapıyor.
Halkı sudan enerjiye, gıda ve ilaca kadar her türlü temel ihtiyaçtan mahrum bırakıyor.
Bu da yetmiyormuş gibi gelecek nesilleri de yok etmek ve Gazze'yi yaşanılmaz kılmak için hem havadan hem de yerden zehirliyor.
Hamas'ın yer altında olduğunu bahane eden İsrail bir süredir Akdeniz'den tünellere tuzlu su pompalıyor. Üstelik İsrail bu tünellerin yapılmasına kendisinin neden olduğunu bildiği halde.
Bu durum zaten harap borulardan sızan kirlenmiş su ile kötüleşen yer altı suyunu içilmez hale getiriyor. Gazze'deki içme suyunda yüksek düzeyde nitrat, klorür ve tuzluluk bulunuyor. Kirli suyun uzun süre tüketilmesi durumunda kişinin sağlığı açısından yıkıcı sonuçlar doğabilir.
İsrail, tuzlu suyu yer altına pompalayarak tarımı da imkânsız hale getiriyor. Gelecek nesiller bozulmuş ve verimsiz bir toprak ile baş başa bırakılacak. Su kalitesi ve miktarındaki düşüş, Gazze'deki çevresel bozulma hikayesinin yalnızca bir kısmı.
Zira İsrail Filistinlileri havadan da zehirliyor. Bölgede kullanılan fosfor bombaları şehri yok ettiği gibi canlıları ve toprağı da zehirliyor. Elbette bu, İsrail'in daha geniş bir hedefinin parçası gibi görünüyor. Zaten İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant da amaçlarının, askerî harekâta son verildiğinde Gazze'nin yaşanmaz bir yer olmasını sağlamak olduğunu da açıkça itiraf etti.
Peki bu katliamda İsrail hiç mi zarar görmüyor?
Bu vahşetin faturası sadece Gazze halkına çıkmıyor. Filistinlilere karşı üstünlük ve güç duygusuna alışkın olan İsrail vatandaşları da ülkelerini kendileri için artık güvenli görmüyor. Aşırı sağcı Netanyahu hükümeti bir süredir artan istikrarsızlık ve politikaları nedeni ile eleştiriliyordu.
Açıkçası Gazze'ye yönelik saldırılarda insan hayatı, ekipman ve yaralanmalar açısından bakıldığında, İsrail'inde kayıpları büyük. Eğer İsrail'in bir oyunu değilse ve askerlerini kendisi vurmadıysa çatışmalarda tek seferde en büyük kaybını verdi. 21 askerini kaybetti. Filistinlilerin direnişi güçlendikçe İsrail'in kayıpları daha da artacak.
Gazze'ye yönelik saldırılar İsrail ekonomisine de zarar vermeye başladı. Üstelik Yahudi lobisi ve ABD'nin yardımlarına rağmen. Çalışanlar defalarca askeri yedeklere çağrılıyor, bu da istihdamlarını ve üretkenliklerini sekteye uğratıyor. İsrail, Filistinli işçileri ise artık güvenilir bir seçenek olarak görmüyor. Bu durum diğer yabancı işçi seçenekleri içinde geçerli. İsrail Merkez Bankasının açıklamasına göre Gazze'deki saldırıların maliyeti 67,6 milyar doları bulacak.
Diğer bir konu ise Uluslararası Arena'da Türkiye'nin de ön ayak olduğu ortak tepki. Dünyada özellikle ülke halklarının yaptığı protesto gösterileri İsrail'in müttefikleri arasındaki basit imajını değiştirdi. İsrail'in soykırımı aynı zamanda insan vicdanının temelini sarstı. Katledilen Gazzellilere yönelik derin bir empati ortaya çıkardı.
Filistinlilerin meşru müdafaa hakkının giderek daha fazla kabul edilmesini sağladı.
Şunu belirtmek isterim sivillerin bu tür çatışmalarda ve savaşlarda zarar görmesini kimse istemez. Bir yaşam hakkının bedelinin karşılığı yoktur. Bu satırların amacı, sadece bir gerçeği değil, aynı zamanda bu gerçeğe karşı bir duruşu dile getirmektir. Sivillerin yaşadığı acılar karşısında duyarsız kalmamak ve bu tür zulümlere karşı sesimizi yükseltmek hepimizin sorumluluğudur.