İnsanlar arasındaki iletişim giderek dijitalleşiyor.
Teknolojinin hızı artıyor ve birbirimizle bağlantı kurma biçimimiz de değişiyor.
Ancak, bu hızlı değişimlerin arasında kaybolmamamız gereken bir değer var: İyilik.
İyilik, insanlığın temel değerlerinden biri olarak her zaman önemini korumuştur.
Küçük bir jest, bir gülümseme, bir yardım eli uzatmak; hayatımıza anlam katan, ruhumuzu besleyen eylemlerdir.
İyilik yapmak, sadece başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemekle kalmaz, aynı zamanda kendi iç huzurumuzu da artırır.
Birçok insan, günlük yaşamın karmaşası içinde iyilik yapmaya zaman bulamayacaklarını düşünebilirler. Ancak, aslında iyilik yapmak için büyük çabalar harcamak gerekmez.
Çoğu zaman, sadece biraz dikkat ve empati ile çevremizdeki insanlara nasıl yardımcı olabileceğimizi fark etmek yeterlidir.
Bir komşunun ihtiyacını karşılamak, sokakta kaybolmuş birini yönlendirmek veya bir arkadaşımıza moral vermek gibi küçük eylemler bile büyük bir iyilik zincirinin başlangıcı olabilir.
Yapılan İyiliğin Karşılığı Beklenir mi?
Cemil Meriç bir sözünde: "İyilik eden mükâfat bekliyorsa tefecidir" diyor. Yani, Meriç'in bu sözüyle anlatmak istediği şey, iyilik yapmanın özünde karşılık beklentisi olmaması gerektiğidir. İyilik, saf bir duyguyla ve içtenlikle yapılmalıdır; başkalarından bir ödül veya karşılık beklemeksizin. İyilik yapan kişi, sadece kendisinin değil, çevresindeki insanların da hayatına olumlu etki yapmayı amaçlamalıdır.
İyiliği Öğretmek
Çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras, belki de iyilik yapmayı öğretmektir.
Onlara iyiliğin değerini, bir başkasının hayatına dokunmanın anlamını ve bunun getirdiği içsel huzuru anlatmalıyız. Böylece, daha iyi bir dünya için adımlar atabiliriz.
Küçük dokunuşların büyük bir güce dönüşebileceğini unutmamalıyız.