Dimyat'a Giderken…
Küreselciler.
Ticaret.
Savaşlar…
Aslında her biri üzerine başlı başına ansiklopedi yazılabilir.
Günümüz gelişmelerine baktığımızda ise daha farklı bir bakış açısı kazandırabilir.
Küreselcilerin tasfiyesi,
Ekonomi politikaları,
Ve sahada devam eden askeri savaşlar…
Şöyle biraz düşünecek olursak ülkemizde yaşananlar da bu kapsamda değerlendirebilir.
Ama şimdi mevzu bu 3 kelimeyi birleştiren kavramda.
Küresel Ticaret Savaşları!
2025 itibarıyla dünyanın bir numaralı gündem maddesi. Daha önce yok muydu, neden 2025 sorusu akıllara gelebilir haklı olarak.
Şüphe yok ki bu dönemi daha belirgin hale getiren bir kişi var. ABD'de yeniden başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump.
Kendisini çok sevdiğimizden, saydığımızdan değil ama adam ülkesi için bir şeyler yapma gayretinde.
Ülke ekonomisine yönelik korumacı politikaları ardı ardına devreye soktu ve bu savaşların fitilini ateşledi.
Vaat etti. Yaptı.
Önce askeri politikalar ve bununla paralel olarak ekonomik çıkarlar.
İşte son adımı.
Yıllarca en büyük müttefiki konumunda olan AB ülkelerini, mandacılık anlayışı ile hakimiyet kurduğu Asya-pasifik ülkelerini çok büyük oranlarda gümrük vergisine tabi tuttu.
Ne uğruna peki?
Kendi deyimiyle "Ülkesinin ekonomik bağımsızlığı "
**
Bu durum haliyle ülkeler arasında misilleme döngüsünü tetikleyecek.
Görünen o ki 2025 küresel ekonomi için zorlu bir yıl olacak.
Uzmanlar ise bu durumun Türkiye için bir fırsat oluşturabileceği görüşünde.
Birincisi: Yerli ve milli kavramının etkinliğinin daha geniş çevrelere yayılması ve üretimin artması.
İkincisi: Türkiye alternatif bir tedarik kaynağı olarak öne çıkması
İlk madde özelinde baktığımızda önemli adımlar atıldığı malum.
Savunma sanayi bunun belki de en önemli bileşeni.
Yine otomobil, enerji anlamında çok büyük mesafe kat edildi. Yeterli mi, tabii ki değil ama hiç olmadığı zamana kıyasla yukarı yönlü bir ivme yakalanmış durumda.
İthalat verilerine baktığımızda Türkiye'nin en fazla ithal ettiği kalemler zaten enerji, otomotiv ve teknoloji.
Dahası var tabi. Özellikle de Avrupa ülkelerinin ihtiyacı olanlar.
O halde yapılması gereken 3 temel şey var.
Biri birinden bağımsız değil; Sac ayağı misali.
Bir yandan hükümetin yerli üretime yönelik planlı bir şekilde artıracağı destekler…
Bir yandan üreticinin kaliteli ürün ve kampanyalarla yerli tüketicinin tercihi olmak için sarf edeceği çaba…
Diğer yandan da yerli ve milli markaları tercih ederek üreticiyi tetikleyecek tüketim alışkanlığı…
Eğer bu doğrultuda doğru politikalar üretirse Türkiye'nin başarıya ulaşılması kaçınılmaz.
Üçüncü Dünya Savaşı senaryoları konuşulduğu ve Küresel Ticaret Savaşlarının dillendirildiği şu dönemde hepimizin birbirimize ihtiyacı var.
Ve sadece bu da değil.
Türkiye'ye ihtiyacı olan bir Afrika, Avrupa ve Asya var.
Bu da hepimizin kazanması demek.
2025'te belki de konvansiyonel savaş stratejilerinden ziyade ekonomik olarak ülkelerin stratejik hamleleri daha çok konuşulacak.
Haliyle içerideki birliğe daha çok ihtiyaç doğacak.
***
Siyasi, ideolojik farklılıklar her zaman olacaktır.
Hepsinin ana kavgası ülke çıkarları doğrultusunda olmak zorunda.
Aksi halde mandacılığı konuşmak zorunda kalacağız.
Sığınacak bir hamisi olmadı, olmayacakta bu ülkenin.
Her ne kadar bazı siyasiler bundan medet umar olsa da!
***
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer CHP'li belediyelerle ilgili başlayan yolsuzluk soruşturmaları sonrasında öyle ya da böyle bazı aktörler de devreye sokuldu.
Son olarak günlerce boykot meselesini konuştuk.
Bir kısım eleştirdi, bir kısım destek verdi muhalefetin çağrısına. Azınlık da olsa!
Azınlıkta kalmasının ve toplumun tabanına ulaşmamasının iki ana nedeni var.
Birincisi kendi ülkesinin ekonomisine darbe vurma girişimi ve yerli milli markaları boykot etmenin CHP'nin değerleri ile bağdaşmaması.
Cumhuriyetin kurucu partisine!
İkincisi ise..
Dünyada bunlar olurken ülkemize yönelik tehditler baş göstermişken "olacak iş değildi" görüşü.
Tabii ki boykot anayasal bir haktır.
Tamam haktır ama!
Sırf hükümet muhalifi olacağız diye, ülke ekonomisini zayıflatmak, yerli ve milli markaları çökertmeye çabalamak neye kime yarar?
Bu hangi demokratik akla sığar?
Gönül isterdi ki aynı siyasetçiler Gazze'de insanlık, vicdan, uluslararası hukuk katledilirken de Boykot diyebilsinler.!!!
Tabii muhalefet muhalifliğini yapacak, hükumet politikalarını eleştirecek.
Mesela deprem ya da pandemi dönemi sonrası fahiş fiyatla mücadele için gelebilirdi bu Boykot çağrıları.
İnsan haklarını, hayvan haklarını ihlal eden firmaları hep birlikte edebilirdik.
Ama onlara sesini çıkarmayanlar bugün sırf CHP'li bazı isimler hakkında yolsuzluk ve terör soruşturması yürütülüyor diye bu çağrıyı yaptılar..
Yakışmadı!
Samimiyeti sorgulandı haliyle!
Ve bu yüzden de beklenilen desteği de bulamadı.
Belki birileri sıcağı sıcağına Sırbistan'da yaşanan olayları örnek alarak harekete geçmiş olabilir.
Ama sanırım Sırbistan ile Türkiye'yi kıyaslamakla hata ettiler.
Umulur ki fark etsinler.
Aksi halde bu tutarsızlıkla eldeki bulgurdan da olabilirler…
***
Alıntı:
"Koşmak zorundasın, devrilen atı vururlar."