Türkiye hem bulunduğu coğrafya, hem de ev sahipliği yaptığı kültürel zenginlik sayesinde dünyada eşine az rastlanır bir yemek kültürüne sahip.
Mutfak kültürü denildiğinde hemen her ilin hatta ilçenin kendine has tarifleri birer kalın kitap haline getirilebilir.
Selçuklu ve Osmanlı mutfağı ise başlı başına büyük bir külliyat zaten..
Saray mutfağı, Anadolu mutfağı, Ege, Doğu, Karadeniz, Güneydoğu, Akdeniz, Göçmen…
Her biri ayrı bir dünya.
Peki bu kadar zenginlik içindeyken ne oldu da bu lezzetlerimiz artık antika haline geldi?
Yemek kültürü zaman içinde büyük değişimler geçirdi.
Hepimizin çocukluğu malum…
Anne yemekleri bir başkadır mesela.
Bir de Restoran-Lokanta kültürü..
Özellikle memur-işçi sınıfı ailelerin her aylık zamanında gidip şöyle bir keyif yapması unutulmaz anılar arasında.
Tabi sosyo-ekonomik şartlar da belliydi o zamanlar..
2000'li yıllara kadar dışarıda yemek denildiğinde alternatifler ortada.
Kebapçı- Balıkçı…
Lahmacun-Pideci…
Dönerci…
Esnaf lokantaları..
Pastanelerde işin en güzel en tatlı yanıydı. Kuru-yaş pasta, dondurma, baklava, tulumba…
Fast-food o yıllarda yaygın değildi. Özellikle de Anadolu'da …
Sonrasında AVM'lerin çoğalması, yemek endüstrisinin beraberinde getirdiği yeniliklerle restoran kültürü de değişti.
Bir de sosyal medya işin içine girince sil baştan ele aldık alışkanlıklarımızı…
Mesela steak restoranlar aldı başını gidiyor.
Fastfood artık burun kıvırdığımız bir yemek çeşidi…
Kahve! içmek için gittiğiniz bir kafeteryada dahi önünüze gelen menüde kırmızı etin ön planda olduğu sayfalar var..
Sosyal medyasında bir ailenin bir aylık et tüketimini tek bir porsiyonda pazarlayan şefler, ustalar…
Tuz dökmeler, biber ekmeler, altın-gümüş kaplamalar…
Müşteri çekmek istiyor, bu nedenle de porsiyonları büyütüp, görsele yakışacak yan ürünler koyuyorlar…
Neler oluyor dedirten cinsten her geçen gün başlayan yeni akımlar başlıyor
Her sokak başında sonuna -et eki almış yeni restoranlar açılıyor..
Tüketim de artıyor haliyle.. Fiyatlar da!
Büyük çoğunluğu da büyükbaş yani dana eti tüketiyor.
"Bu tüketime et mi dayanır" diyenleriniz olabilir.
Satan, "Müşteri", müşteri ise "Canım istiyor" diyebilir.
Ne diyebiliriz..Satana "Hayırlı işler", yiyene de "afiyet olsun".
Talep-arz meselesi..
Ama dedik ya bu durum fiyatlara da yansıyor.
…..
Bir de sokak lezzetleri var tabi..
Kokoreç, şırdan, köfte ekmek, midye dolma…
Eskiden tablalarda satılan, fiyat olarak da en uygun yiyecek olan bu lezzetler şimdi en popüler en cafcaflı işyerlerinde satılır hale geldi.
Fiyatları oldukça yükseldi.
Son olarak duyduğum bir şey beni de hayrete düşürdü.
Şaşıracaksınız belki ama "Yiyeni de çok azdır" diye düşündüğünüz şırdana talep o kadar çok ki, kaçakçılığını yapanlar bile varmış…
….
Paketli ürünlere, hazır gıdalara, obeziteye, aşırı tüketime karşı uzmanların uyarıları da artmışken… Sanırım yeni bir trende ihtiyacımız var gibi.
Belki balık, belki zeytinyağlı belki de hamur işi…
Ya da dillere destan saray mutfaklarında ki gibi küçükbaş etinin tüketimine ağırlık verebiliriz.
Şeflerimizi, usta aşçılarımızı bu konuda inisiyatif almaya zorlayabiliriz.
…
Bir de sanırım yediğimizi, yalnızlaştırdığımız sofralarımızı şu sosyal medyadan paylaşarak beğeni toplamak yerine, sofralarımızı kalabalıklaştıracak yemeklere ve formüllere yoğunlaşsak daha bir faydalı olacak.