Öteden beri bilinirdi ama sadece akademik çevrelerin ilgi alanı ile sınırlıydı. Bugün, dünyanın birinci gündem maddesi olan konulardan bahsediyorum.
"Enerji arz güvenliği, gıda güvenliği, finansal güvenlik." Bu kavramların hakiki manada Türkiye'nin radarına girmesi ve geniş kitlelerce fark edilmesi
Berat Albayrak'ın, Enerji ve Hazine bakanlıkları döneminde oldu
Ne zaman Albayrak ismine değinsek, -şimdilerde muhalifleri bile kendisini arıyor ya ne ise-
"Yeniden aktif siyasete dönmesi için altyapı hazırlanıyor" tarzı klişelerle, önyargılı yorumlarla karşılaşıyoruz. Vallaha, geleceğe dair düşünceleri kendi özel alanındadır ama -tanıdığım kadarı ile- kariyer planlaması ile hareket eden değil de
"tevekkül ve kadere iman etmiş" bir şahsiyettir kendileri.
Benim işaret etmek istediğim husus ise...
Ülkeye hizmet etme iddiasındaki insanların, hayatta iken hakkının teslimi. Elbette kimse hatadan münezzeh olamaz. O da belli tercihleri, yöntemleri ve kararları ile eleştirildi. Çoğu kez yargısız infaza uğradı. Lakin... Fani dünyada esas olan, bilançonun iki tarafının mizandaki karşılığıdır. Ve bu millet bunun takdirini er ya da geç yapar!
Bakınız..
Bu yıl Türkiye'nin
enerji ithalatı 103- 104 milyar doları bulacak. Küresel sistem,
ciddi enerji krizi ile karşı karşıya. Arz kısıtları,
stratejik hesaplar, yeni güç dengesi arayışları
petrol ve doğalgaz fiyatlarında adeta patlamaya
yol açtı. Gelişmiş ekonomiler doludizgin
resesyona, yani ekonomik daralmaya ve
ardından küçülmeye doğru gidiyor
Bizim gibi enerjide dışa bağımlı olan ülkelerin bu bağımlılık ilişkisinden kurtulması, cesur kararlar alınmasını gerektiriyordu. Albayrak'ın Enerji Bakanlığı yılları, o tarihte bakanlık müsteşarı olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Fatih Dönmez ve Bakan Yardımcısı
Alparslan Bayraktar ile yürüttüğü çok yönlü süreçler sayesinde Türkiye, düne göre çok daha güvenli bir konumda bulunuyor
5 yıl önce temelleri atılan
"Güçlü Enerji, Bağımsız Türkiye" modeli -tüm dışsal tehditlere
rağmen- tıkır tıkır işliyor.
1954'te kurulan
TPAO, doğalgaz
arama ve sondaj faaliyetlerini derin denizlerde
kendi gemileriyle gerçekleştiriyor. Sakarya Gaz
Sahası'ndaki -540 milyar metreküplük- başarı,
gelecek yılların da teminatını oluşturuyor.
TANAP, Türk Akım, Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS), rüzgar ve
güneş enerjisi yatırımlarının teşviki ile yenilenebilir
enerji teknolojileri üreten fabrikaların
kuruluşu ülkemizi pozitif yönde ayrıştırdı.
Acaba yakın zamana kadar kaç
kişi
FSRU yani Türkçesi ile
"Yüzer Sıvılaştırılmış Petrol Gazı Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi" diye bir teknolojiyi
biliyordu? Bu alanda temin edilen özellikli
gemilerle Türkiye, en kritik anlarda sisteme
gaz pompalama ve olası krizleri en az maliyetle
aşma gücüne sahip.
Yıllarca,
"yapıldı, yapılacak" denilen
Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Tesisi'nin
etap etap tamamlanması, Silivri'de kapasitesi
genişletilen depoların tüm Marmara
ve İstanbul'daki ısınma ve sanayi üretimini
güvence altına alması az iş mi?
2017 yılına kadar enerji üretiminin
ancak dörtte birini yerli kaynaklardan temin
eden Türkiye'nin, halihazırda tükettiği enerjinin
yüzde 50'sinden fazlasını yenilenebilir kaynaklardan sağlaması görmezden
gelinebilir mi?
Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı
azaltması durumunda cari açığının önemli
ölçüde düşecek olmasına ne demeli? Sadece
bu yıl ekstra 55 milyar dolar enerji faturası
ödeyecek olmasak, kur ve faizde kim
Türkiye'ye operasyon çekebilir ki?
Anlatımı uzatmak mümkün...
Dileyen, Enerji Bakanlığı'nın
"Yeşil Kitabı"na bakabilir. Orada
"Milli Maden Politikası"nın da ne derece mühim olduğu
görülecektir.
Burada sözü, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürü
Serkan Keleşer'in 24 Mayıs 2022'de TBMM KİT Komisyonu'nda yaptığı sunuştan bir bölüme bırakarak yazımızı noktalayalım:
"Tonu 120 dolardan başlayan bor cevheri, borik asit olduğunda tonu 800 dolar, bor karbür olduğunda (ki Bandırma'da fabrikası kuruluyor) 40 bin dolar, zırh malzemesi yapıldığında ise (ki Türkiye bu kabiliyete de erişti) tonu 400 bin dolar."