Dün, Demokrasi ve Özgürlükler Adası açılış törenini izlerken, toplumsal ve siyasal hafızanın önemini bir kez daha ve altını çizerek not ettik.
Cumhurbaşkanı
Tayip Erdoğan'ın darbeler tarihini ve darbe dinamiklerini yeni nesillere anlatması, eskileri ise muhasebe yapmaya davet etmesi ne kadar anlamlı ise bugünlerde siyasi sahneyi yeniden düzenlemek için harekete geçen aktörlerin, yaşanmışlıkları göz ardı eden hafıza silme mesajları da o kadar ibretlik!
Toplumsal hafızanın zayıflığına veya genç kuşakların temiz hafızasına oynayan siyasi kimliklerin dünün olumlu yanlarını kendilerine mal edip
bedel ödenen yanlarını teğet geçen tutumlarını da ileride daha çok konuşacağız.
Bu ülkede 17-25Aralık'ta siyasete sinsi müdahale girişimi olmamış, kalkışmaya evrilen Gezi olayları yaşanmamış, Suriye iç savaşı Türkiye'yi olumsuz etkilememiş, memleketin bir yöresinde hendekler kazılıp kanlı bölücülük yapılmamış, 15 Temmuz'da hain darbe teşebbüsünde bulunulmamış gibi tutum takınmak mümkün müdür?
Veya...
Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasının şah damarına uzanan AB ve ABD patentli iş ve işlemler icra edilmemiş gibi pozisyon almak, acı ve bedel ödenen günleri unutturmak söz konusu olabilir mi?
Eleştirilen pek çok husus,
sanki durup dururken gelişmiş gibi beyanda bulunmak,
Erdoğan ve ekibini siyasi, ekonomik,
toplumsal ve hukuki ajandanın sorunlu tarafında
gösterip hasılanın çöpsüz üzüm kısımlarını
yeni siyaset adına hasat etmek milletin
vicdanında karşılık bulur mu?
***
Cumhurbaşkanı'nın, AK Parti'nin 18 yıllık mücadelesini,
değişim, dönüşüm ve kalkınma öyküsünü yine ve yeniden millete anımsatma seferberliği ilan etmesini klasik siyasi saha çalışmasından ibaret görmek yanıltıcı olur.
Sosyal medyanın manipülatif alanını sonuna kadar kullanan, hatta istismar eden, bu alanda kuralsızlığı kural haline getiren, sıkışınca özgürlük çığlıkları atanların vardığı nokta, trolleşen gölge isimlerin toplumu geren seviyesiz paylaşımları ancak ve ancak güçlü halkla ilişkiler çalışması ile aşılabilir.
Sanal alemin başlıklarını milletin asli gündemi olarak sunmayı başaran ya
da esas gündem haline getirebilme kabiliyeti
sergileyen çevrelerin artık hafife alınması söz
konusu olamaz. Evet, mesaja mesajla karşılık
verilebilir. Ama yetmez! Aynı zamanda, milletin
içinde olmak, dinlemek, anlatmak da
gerekir. Bu temaslarda düne dair emek ve
çabaların, bunların sonuçlarının izahı kadar,
geleceğe dair tasavvurların paylaşımı da eşit
ağırlık kazanmalıdır.
"Şunları şunları yaptık",
"
Şunu, şu noktadan aldık, şuraya getirdik" demenin ahlaki üstünlüğünü
oluşturduktan sonra dünya düzeni bir kez
daha inşa edilirken Türkiye'nin hedeflerini,
imkân ve kabiliyetlerini açıklamak, bilhassa
genç kuşaklara heyecan aşılamak daha fazla
önem kazanır. Bu gençlere sağlanan burslar
ölçüsünde, o burslarla hayata atılan akranlarının
başardıkları da gösterilir ve
öğrenilmiş çaresizlik sendromuna kapılmakta olan
kitlelerin enerjisi pozitif yöne kanalize edilirse,
sahadaki siyasi varlığın gücü artar.
Özetle...
Milli hafızanın tazelenmesi ile yeni oyuna, yeni dönemin yöntemleri ile mukabele at başı gitmelidir!