AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, Kovid19 salgını sırasında
iletişim dünyası için değerli bir farkındalık
çalışmasına imza attı.
"Sosyal Medya Etik Kuralları" başlığı altında ilkeler dizisi paylaştı. Salgın günlerinde evlere kapanan geniş kitlelerin interneti ve sosyal medyayı daha yoğun kullanmasını da dikkate alıp
"ahlaki, hukuki ve insani yol haritası taslağı" çizerek katkıya açık bir alana sunuverdi.
Evet, düşünüldüğü kadar geniş tabanlı destek alması sürpriz olurdu! Ama gelişmeler bundan öte olayları da beraberinde getirdi.
"Senin hakaretçin, benim hakaretçim" kıyaslaması ile yoruma başlayan bazı tipler bir paylaşımın sahibi yerine, bir siyasi fikri ve inancı töhmet altında bırakacak düzeysizlikte ithamlara giriştiler. Yetmedi, muhafazakar ahlakı yargılama rolüne de soyunup Cumhurbaşkanı'nın çevresine ve yakın arkadaşlarının eşlerine, aile hayatlarına zehirli dillerini uzatacak kadar ileri gittiler.
Nitekim, malum tepkilerin kaynağına, diline, yöntemine ve yoğunluğuna bakıldığında kanımca şu hususlar ön plana çıktı:
Her şeyden önce sosyal medya provokatörleri hazırlıksız yakalandı. İstedikleri gibi at koşturdukları sahanın
denetimsiz ve sahipsiz kalmayacağını görerek ilk anda şaşkınlık yaşadılar.
Sonra bilindik tarzdan örnekler sergileyerek itibarsızlaştırma hareketlerine devam ettiler.
Geçmişte, konvansiyonel medyada köprü başını tutan, kendisi gibi olmayanları dışlayan, dar kapsamlı özel grubuna müzahir olanları ise parlatan ama zamanla bu kalelerini kaybeden bir ekip hırslandı ve birikmiş hıncını almak adına adeta seferberlik ilan etti. Zira muhalif kimliğini sosyal medyanın sorumsuz kulvarlarında bukalemun misali oynatan, bunu da ifade özgürlüğü kisvesiyle pazarlayan o topluluklar da hayli bozuldu. Bilhassa seçim dönemlerinde
kitleleri manipüle etme şehvetinden mahrum kalacakları kaygısıyla paniğe de kapıldı.
Bir o kadar vahim durum da AK Parti'den kopan siyasi dallara mensup veya müzmin AK Parti düşmanlarının arsızlığa varan paylaşımlarında gözlendi.
***
Konu hassas ve bu pilav daha çok su kaldıracak.
Lakin...
Sosyal ağları nefret dilinin egemen olduğu, kişisel ve kurumsal hakların hiçe sayıldığı birer yalan ve iftira aracına dönüştürenler bunun bedelini hesap etmeli, hatta ödemeliler.
Siber zorbalar, sahte isimler üzerinden paylaşımda bulunanlar, doğruluğu teyit edilmemiş hususları bilgi gibi yayanlar, sabit fikirli kitleleri kendi gerçekliğine inandırmak için algıda seçicilik operasyonuna girişenler...
Hangi cenahtan olurlarsa olsunlar,
eski anormali bırakıp yeni normale yaklaşmanın mukadderatını hiç akıldan çıkarmamalılar.
Tabii ki sosyal medya, en geniş özgürlük ortamı olarak varlığını geliştirerek sürdürecek. Sürdürmeli de... Ancaaak! Bu özgürlüğü istismar eden psikolojik harekat odakları yolun sonuna yaklaştıklarını da bilmeliler.
Ya ahlaka, hukuka, inanca ve toplumsal değerlere saygılı olarak açık kimlikleri ile kendilerini var edecekler ya da eşgallerini gizleyerek, faili meçhul iş ve işlemlerle haysiyet cellatlığına devam edemeyeceklerini maliyeti ile birlikte görecekler!