Yeni tip koronavirüsle mücadelede toplumun doğru bilgilendirilmesi kadar konunun yüksek tıp bilgisini ilgilendiren detaylarına saplanıp kalmamak da önem taşıyor. Aksi durum, kafa karışıklığına hatta salgının kontrolünde mutlak zorunlu olan duyarlılığın zedelenmesine sebebiyet veriyor.
Somut birkaç örnek üzerinden gidecek olursak...
Şöyle tasavvur edelim. Çok da tanımadığımız bir düşman kapınıza dayanmış. Ne yaparsınız? Elinizdeki tüm imkanları seferber ederek karşı koyarsınız. Şu anda Kovid19 pandemisini durdurmak için sergilenen çaba da bu.
Salgın anında hastalığı kesin tedavi edecek ilaç yoksa mevcutları kullanır, tıbbi birikiminize ve ülke deneyimine güvenirsiniz. Halihazırda sürdürülen tedavilerin genel ilkesi de bu.
Hastaları iyileştirme amaçlı yol haritasını hazırlarken, virüsün etkisini azalttığı görülen ilaçları, dünya uygulamalarını ve sahadan gelen bilgilerinizi esas alırsınız. Ki Türkiye' de yapılan da bu.
"Filanca ilacın yan etkisi bilinmiyor, henüz klinik deneyler tamamlanmadı" demek, bilimsel açıdan doğrudur ama böyle olağanüstü durumlarda hasta ve yakınları için büyük anlam ifade etmez. Yani söylediklerinizin doğru olması kadar işe yarar olması da mühimdir. Sağlık Bakanlığı'nın dikkat ettiği husus da bu.
ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin salgınla mücadelede tercih ettiği yöntemlerin iflası, hastanelerinin yetersizliği, yoğun bakıma alınacak hastalarının yaş gruplarına göre belirlenmesi hepimizin gözünün önünde cereyan eden ibretlik bir durum. Türkiye ise salgını kontrol etmek için bulaşı zincirini belirlemekte ve binlerce sağlık personelini alanda çalıştırmanın somut çıktılarını almakta.
Pandemi dönemi bittiğinde dünya, Türkiye deneyimini de konuşacak. Bugünkü gelişmelerin gösterdiği de bu.
Yoğun bakım hasta yatağı sayısı, yatak doluluk oranları, stoklanan özellikli ilaçların kullanımı Türkiye'ye avantaj sağlamakta. Lakin bir adım ötesi, yani
ülke genelinde en uç noktadan vaka/veri derleme, anlık izleme, yorumlama ve önlem alma kapasitesinin gelişmişliği de geçmiş yıllarda yapılan yatırımların rasyonelliğinin teyidi. Bizi şanslı kılan bir durum da bu.
Salgının artış hızının yavaşlaması, bu aşamada salgının frenlendiğini söylemeye el vermiyor. Vaka sayıları artmaya devam ettikçe tedbirlere özen gösterme, teması azaltma ilkesi geçerliliğini koruyor. An itibariyle vatandaşlara önerilen de bu.
Yoğun bakıma alınan veya solunum cihazına bağlanan hasta sayısındaki azalma eğilimi ile iyileşen hastalardaki umut verici seyir tabii ki bir gösterge değeri taşıyor. Ama söz konusu trend sadece
"emekler boşa gitmiyor, biraz daha sabır" mesajı içeriyor. Halktan istenen de tam olarak bu.
Bir süredir sosyal medyada dolaştırılan şu meşhur yüzde 2.1 (veya 0,021) oranına gelince. .. Neymiş efendim son bir haftadır, vefatların toplam vakalara oranı aynı düzlemde seyrediyormuş. Bilim Kurulu diyor ki "
vefat sayısının vaka sayısına oranının ilk günlerde düşük bir düzeyden başlayıp yükselmesi, sonra yatay seyir izleyerek düşüşe geçmesi beklenen bir durumdur." Ülkemizdeki grafiğin söylediği de bu.
Ve nihayet
"ölüm sayılarının gerçekliği" tartışması... Doğrudan hastane yöneticilerinden aldığımız açıklamalarda deniyor ki... Kovid19 şüphesi ile takibe alınan hasta, henüz pozitif tanı almadan vefat ederse, sonrasında mutlaka test uygulanıyor. Koronavirüsten öldüğü kesinleşirse dosyasına bu husus kesinlikle ekleniyor. Yani her pozitif vakaya dayalı ölüm gibi sonradan gelişen rakamları da beklemek gerekiyor.
Özetle...
Cumhurbaşkanı süreci soğukkanlı ve ümitli, Sağlık Bakanlığı fedakarca yürütüyor. Bizlere de sosyal izolasyona özen göstermek kalıyor.