Siyasetteki frekans karışıklığı öylesine arttı ki milli konularda alınması gereken kritik kararlarda milletin ferasetine güvenmekten başka çare kalmadı.
Atatürk'ün partisi olduğunu savunan CHP'nin, dış politik ve stratejik gelişmeler karşısında sergilediği tavır ile muhafazakar kimlikli AK Parti'nin tercihi ve duruşu arasındaki fark, hakikaten kavramların ve kurumların yeniden tanımlanmasını zorlar hale geldi.
Dün televizyonda, Lübnanlı yazar ve düşünür
Amin Maalouf'la son kitabı
"Uygarlıkların Batışı" üzerine yapılan sohbet vardı. Gazeteci Kürşad Oğuz, etkili sorular sormuş, güncel meselelere tarihi bir perspektif de kazandırmış.
Röportajdaki kritik kimi vurgular bende, Libya'ya asker gönderme tezkeresi bağlamında AK Parti ve CHP'nin tezleri arasında ilginç çağrışımlar oluşturdu.
***
Maalouf, diyor ki...
Lübnan'a, Mısır'a, bütün Arap ülkelerine hakim duygu, dünyanın büyük güçler tarafından yönetildiği ve bu büyük güçler karar alırsa bunu kabul etmekten başka çare olmadığıdır.
Atatürk ise 1. Dünya Savaşı bittiği gün büyük güçler, ona uymayan bir karar aldıklarında
"Hayır" dedi ve karşı çıktı.
Bugüne baktığımızda, süper güçlerin, yakın coğrafyamızda kaderimizi ilgilendiren hamleleri birbirini izlerken buna
"Hayır" diyenin AK Parti olması, bir asır önce Atatürk'te tezahür eden milli duruş ve kararlılığın CHP'de vücut bulmaması tuhaf değil mi?
***
Yine Maalouf anlatıyor...
30 yıl önce gazeteci olarak ABD'de araştırma yapıyordum. Amerikalı bir devlet adamı ile karşılaştım ve ona Lübnan'da olanlarla ilgili ne düşündüğünü sordum. Bana dedi ki "Lübnanlılar garip. Lübnanlı bir yönetici ile konuşuyoruz, ne istediğini ve ne düşündüğünü öğrenmek istiyoruz. Ama onlar bize,
'Siz ne istiyorsunuz? Biz sizin için ne yapmalıyız?' diye soruyorlar." Ortadoğulu yöneticiler çoğunlukla Amerikalılardan emir almayı bekliyor. Büyük güçlerin çok hazır politikaları olduğunu sanmamak lazım. Tersine çoğunlukla durumu idare etmek için yönlendirilmeye ihtiyaçları var. Kendinden emin bir yönetici onların fikrini değiştirebilir!
Bu tespitleri yine Libya tezkeresi zemininde yorumlayacak olursak...
AK Parti'nin özellikle Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın, tüm riskleri de gözeterek, ülkesine ve milletine güvenen bir tavırla küresel güçlere mesaj vermesi dikkatle not edilmeye değer iken... CHP'nin, hızlı ve net kararları gerektiren anlarda, orta sahada top dolaştırmasını nasıl anlamlandırabileceğiz?
***
Kuşkusuz, üçüncü bir ülkeye asker yollama kararı alınırken, bunun siyasete bir maliyeti de var. Yani iş o kadar da kolay değil. Ama kaçınılmaz... Neden? Çünkü, günümüz şartlarında Türkiye'nin güvenlik sınırları genişledi de ondan.
Siyasi yelpazede sağ ve sol olarak konuşlanan partilerin,
"ulusal çıkar ve beka" ile izah edilen hassas zamanlardaki ayrışmaları, yeni dönemin politik kodlarındaki yapısal değişimin habercisi gibi.
Nitekim...
Doğu Akdeniz'de, Türkiye'nin en az 300 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak doğal kaynaklara ulaşması engellenir, dünya bu dar alana siyasi, askeri ve paramiliter unsurları ile yığılırken, inisiyatif alanın muhafazakar sağ, atalet içinde kalanın sol kanat olması çok ama çok manidar!