Salah Birsel'in "Boğaziçi'nin gizli tarihi" olarak nitelenen "Boğaziçi ŞıngırMangır" kitabında anlattığı Boğaziçi bugün çok değişse de değerini hiç yitirmedi.
Onca tahribata rağmen hâlâ sadece Türkiye'nin değil dünyanın incisi olarak göz kamaştırıyor.
Şimdi o göz kamaştıran inci, "Kanalİstanbul Projesi" nedeniyle Türkiye'nin tartışma gündeminde.
Hükümet tarihi Boğaziçi'ni "özgürleştirmek" ve gelecek olası tehlikelerden kurtarmak için Kanal İstanbul projesini devreye soktuğunu söylüyor, başını CHP'nin çektiği muhalefet ise tam tersi bu projeyi bir "felaket" olarak sunuyor.
Oysa yıllar önce BBC'nin yaptığı belgeselde altı çizilen önemli bir tespit vardı: "Bugünşehrin içinden geçen petrol tankerlerininyarattığı tehlike bütün Türkleri birleştirenaz sayıdaki meselelerden biridir." Ne yazık ki bugün böyle değil. Bugün felaket tellalları devreye girip "Ya İstanbul ya Kanal" diyerek toplumu yine kamplaştırdı. Oysa hem İstanbul hem Kanal demek mümkün...
Çünkü İstanbul'un böyle bir sorunu var ve çözülmesi gerekiyor. İşin 1936 yılında imzalanan ve 1956 yılında biten ama hâlâ varlığını sürdüren Monteux Anlaşması boyutu elbette enine boyuna tartışılmalı. Ancak önce şu konu açıklığa kavuşturulmalı. Her yıl 40-50 bin arası başta petrolve kimyasal madde olmak üzere devasayük taşıyan gemilerin geçtiği İstanbulBoğazı tehlikede mi değil mi? Her andiken sütünde yaşayan bir Boğaziçi varmı yok mu?
Ne yazık ki bu sorular, ideolojik körleşme nedeniyle tartışılmıyor ve özellikle CHP tarafından görmezlikten geliniyor. Oysa kaza ve tehlike riski ne kadar önlem alınırsa alınsın hâlâ var ve ne zaman ne olacağı da belli değil. Sadece 1979 yılında yaşanan Rumen Bandıralı Independenta kazasının nelere yol açtığına bakmak yeterli. O korkunç kazaya Kadıköy'de tanık olan biri olarak nasıl bir dehşet yaşadığımızı iyi hatırlıyorum.
İstanbulluların yaşadığı korku, panik bir yana denize dökülen petrol nedeniyle Boğaz'daki canlıların yüzde 96'sı öldü. Bundan daha korkunç ne olabilir ki...
Bu gerçeği de ne yazık ki bugün İstanbul'u yönetenler bile ideolojik nedenlerle hatırlamak istemiyor. Hâlâ birileri çıkıp, "1994'tenberi büyük kaza olmuyor, bu telaş niye?" diyebiliyor. Oysa bütün önlemlere rağmen risk devam ediyor. Tıpkı 21 Temmuz 2015'te kuru yük gemisinin Kanlıca'daki Ethem Pertev Yalısı'na çarpması gibi.
Riski devam ediyor çünkü İstanbul Boğazı, "dünyanın en tehlikeli su yolu" olarak biliniyor.
Biraz araştırınca, BBC'nin bu konuyu bizden daha fazla inceleyip araştırdığını gördüm.
Onların birkaç belgeseli varken bizde sadece TRT'nin 1975 yılında yaptığı belgesele rastladım.
Boğaz geçişini "Dünyanın en tehlikelisu yolu" olarak niteleyen BBC'nin 1981yılında yaptığı belgeseli ve 1997 yılında yaptığıhaberi dikkatle izledim. Her ikisinde deBoğaz'ı tehdit eden gemi geçişleri inceleniyorve Boğaz'da yaşayan insanlarla, işin uzmanlarıylakonuşuluyor. Mutlaka izleyin hem eskiİstanbul'u hem de gerçekleri görürsünüz.
O belgeselde konuşan eski Deniztemiz TURMEPA Derneği Yöneticisi Yılmaz Dağcı sadece kazalara değil başka risklere dikkat çekerek şöyle diyor: "Risk sadece çarpışmaylailgili değil, gemiler motor veyaradar sorunu yaşayabilir, teknik problemlerçıkabilir. Bunlarla bu yüzyılın enbüyük felaketlerinden biri yaşanabilir." Bu tespit sadece dünün değil bugünün de gerçeği. Bu yüzden Kanal İstanbul, sadece "rant" getiren bir su yolu değil, asıl Boğaziçi'ni kurtarma projesidir.
Yeni yılın barış, huzur ve sağlık getirmesini diliyorum.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.