Aşağıdaki tespitleri ben de kaleme almak isterdim...
İslami, insani ve akademik değerlerle donanmış bu cümlelerin hepsi çok değerli. Bu nedenle,
"İslam'ı Doğru Anlıyor muyuz?" başlıklı eserden, güncel
olaylara ve tartışmalara ışık
tutacak bölümleri özellikle seçtim. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi
"Kur'an Araştırmaları Merkezi" tarafından 2019 yılında yayımlanan o eserden bazı paragrafları birlikte okuyalım ve salim kafa ile düşünelim. Zira din adına konuştuğunu sanan, münferit örneklerden hareketle genelleme yapan, dini temsil ettiği iddia edilen kişilerin hataları üzerinden İslam'ı zedeleyen yorum ve değerlendirmelere girenlerden biraz sıyrılalım. Gelin
arı, duru bilginin hikmetinden istifade ederek hem kendi iç dünyamıza hem de çevremize bakabilelim ve mümkünse örnek olabilelim.
***
Kendine güvenen bir medeniyet, özeleştiri kültürünü geliştirir. Ama Müslümanlarda ciddi bir özgüven kaybı oldu.
Ulemayı ve şeyhleri eleştirilebilir ve yanılabilir kişiler olarak değil de
"Allah'tan özel yetkiler almış ayrıcalıklı kimseler zannettiler!" Oysa yanılmaz olan Kur'an ve Sünnetin bilgisidir!
"Gerçek İslam" deniliyor. Kim belirleyecek gerçek İslam'ı?
"Ulema" deniliyor. İyi ama zaten sorunların arkasında ulemanın zihin yapısı yok mu? Yapılacak şey belli: Şablonlar ortaya koymak yerine,
bireyi Kur'an ve İslam'la zihinsel temas kuracak bir donanıma sahip kılmak. Böylece İslam'ı anlama ve yaşama tercihini ona bırakmak.
***
Günümüzde tarikatlar ve cemaatler, topluma maneviyat ile güzel ahlak vermek yerine,
"dünya nimetlerinden olabildiğince pay alma yarışına" girmiş durumda.
Bugün Türkiye'de,
"dini cemaatler ve tarikatlar, dünyevi, seküler oluşumlardır." Her biri ekonomik sektördür.
Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında
"Allah" diyerek döneduruyorlar. Dinden kazandıklarını dünyaya yatırıyorlar.
Dini görünen cemaatlerin kolayca siyasi manevralara ve işbirliklerine girmesi, adeta kendi borsasını oluşturması da dünyevi karakterleri sebebiyledir.
***
Bir toplumda dinin çok konuşulur ve her olay vesilesiyle gündeme getirilir olması dindarlığa ve dine ilgiyi artırmaz. Aksine, dinin teoride değil, insanların zihninde ve algısında yorgunluğunu ve yıpranmasını artırır.
Din işi ciddiyet, vakar ve ilim gerektirir. Özellikle sosyal medyada yaygın dolaşımda olan müstehzi ve gevşek üsluplu, güldürü ağırlıklı, ilgi çekme amaçlı dini sohbet ve anekdotlar, aslı esası olmayan menkıbeler ya da İslam akidesine sığmayan anlatılar, farkında olmadan dini değerleri eritmektedir.
***
Ve bence en can alıcı vurgular...
Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor,
görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın
hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi,
sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi
temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece
menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin
yer aldığı bir din anlatımı
"İslamafobi'yi mahallemize indirecektir!" Çocuklarımız, torunlarımız daha büyük
sorular soracaktır.
Nihayet son sözler...
Dünyadaki kötülükler bizim kaderimiz
ve Yüce Yaratan'ın bir cezalandırması değil,
insanın kendi eliyle yapıp ettiklerinin bir sonucudur.
Doğruyu en iyi bilen Cenab-ı
Mevlâ'dır. Başarı ve sonuç O'nun lütfudur.
Bize düşen, doğru bildiklerimizi söylemek ve yapmaktır!
Teşekkürler Prof. Dr. Ali Bardakoğlu...