Devlet yönetiminde matematiktekine benzer
"kesişim kümelerine" öteden beri dikkat etmek gerekir. Devlet deyince, yılların birikimiyle şekillenen yönetim geleneği ile günlük mülahazaların üstündeki
"ebed-müddet" çizgisini anlamak durumundayız.
Kamu gücünün kullanımı, yani
"devletsiyaset" ekseni,
"güvenlik-istihbarat-yargı"
alanıyla öncelendiğinde, istisnai faktör olarak
"medya boyutunu" da hesaba katmak
faydalı olacaktır.
Bu teorik vurguların asıl amacı, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında TSK, yargı, güvenlik ve istihbarat bürokrasisi yeniden yapılanırken gerek kurumsal rekabetten kaynaklanan nedenlerin gerekse dışsallıkla beslenen süreçlerin bugünlerde hassasiyet arz etmesiyle bağlantılı.
***
AK Parti hükümetlerinin,
legal görünümlü illegal yapılarla mücadele stratejisi ile Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne yansıttığı devlet tasavvurunun yerleşik kadrolarca ne ölçüde içselleştirildiği hususu, dün olduğu gibi günümüzde de üzerinde durulması zaruri yönler içermekte.
Siyasal liderliğin tavizsiz yaklaştığı; kişi, konu ve olayları ana doğrultunun yanı sıra kendi önceliklerine göre ele alma eğilimindeki her aktör esasen kritik eşikte konumlanmaktadır.
İşte bu noktada, bilhassa Silahlı Kuvvetler, istihbarat ve emniyet birimlerinde anayasa ve yasalara göre görev yapmakta olan kadrolara, şu veya bu şekilde idealize edilen gerekçelerle tesir etme arzusu sanki kendini tekrar etmekte.
Bilhassa sosyal medya; devleti yani önemli makamlardaki
sivil ve askeri bürokrasiyi istim üstünde tutma aracı olarak kullanılabilmekte. Örneğin bir medya portalı; komuta kademesi, terfiler, askeri ilişkiler üzerine, özel alanda kalması zorunlu hususları sistematik biçimde yayınlayabilmekte. Düzenli olarak birilerince enforme ediliyor izlenimi vererek, dezenformasyon yapabilmekte.
Özetle...
Kişi ve kurumların kimyasını bozabilmekte!
Haliyle...
Farklı ekoller, gruplaşmalar, fikir birliktelikleri kamuoyunun tam olarak çözemediği bir alanda bilek güreşine girişmekte, özgün metotlarla birbirlerine mesaj yollayabilmekte!
***
Bu konunun, milletten yetki alan siyasetçilerden ziyade,
"dijital medya-sermayeakademiya" sac ayağındaki görünür ve örtülü karakterler aracılığıyla cereyan ettirilmesi de ayrıca düşündürücü!
Eşgali tariflenebilen ama ete kemiğe büründürülmesi güç unsurlar, devlet dinamiklerini taciz ettikçe bu enfeksiyona karşı antikor gelişme süreci de sistemde tansiyonu ve ateşi yükseltebilmekte!
Öyle gizemli yorumlara girme niyetinde değilim.
Zikrettiğim husus, devleti devlet yapan
kurumları meşruiyet sınırları içinde tutmanın gerekliliği ve hariçten rol biçenlere ise geçit verilmemesiyle ilgili.
Bizler, siyasetçinin sistemdeki fonksiyonu ve etkisi üzerinde durur, zaman zaman eleştirirken yakinen bildiğimiz bu şeffaf aktörlerin ötesindeki figürleri, kişilikleri ıskalamamak durumundayız.
Bırakalım asker, yargı, istihbarat işini yapsın. Her kurumda, her an olan ve olması muhtemel ayrılıklar kişileştirilmeden,
devlet ciddiyeti içinde neticeye bağlansın. Milletten yetki alan Cumhurbaşkanı ve/veya şartlara göre sorumlu siyasiler tarafından hukuk çerçevesinde son söz söylensin. Kerameti kendinden menkul, medya tesirine açık kamu görevlilerinin üzerine oyun kurulmasına net şekilde karşı durulsun. Ki bu yönde güçlü bir irade de söz konusu.
Ve nihayet...
Tam da bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin sürdürülebilirliğini teminat altına alacak idari ve yasal adımların devamına ihtiyaç var.