14 Mayıs 1950 tarihini demokrasi tecrübemizin hareket noktası kabul edersek, 70 yıl sonra hâlâ
"darbe!" imasında bulunan çevrelerin varlığını veya onlara karşı koyma iddiası ile
"kelle avcılığı" yapacağını söyleyenleri neyle ve nasıl izah edebiliriz?
Sanırım, "
Enfekte zihinler" tanımı her
iki uçtakilere de denk
düşen yakıştırma olur.
Ve bizler, makul çoğunluğun sade bireyleri olarak bu sarkaçtaki gelgitleri de bu mengenedeki sıkışıklığı da hak etmiyoruz.
Ayrıca...
Ortamın sözcülüğüne soyunan, sahte ekran veya klavye kahramanlarının marjinallik sınırında dolaşan beyan ve yorumları için belli çevrelerin projektörleri AK Parti'ye çevirmesi de tuhaf bir durum. AK Parti kurumsal yapısı adına açıklama yapmaya yetkili isimler belli iken kendisini muhafazakar ya da İslami kimlikle ete kemiğe büründüren kimi şahısların, toplumsal sinir uçlarına dokunan çıkışları neden siyasal çerçeveyi ilzam etsin ki? Bu ve benzeri hususlarda tepki gösterseniz, o kişi veya kurumlarla sanki
"organik bağınız varmış gibi" bir bardak suda fırtına koparılabiliyor. Tavır sergilemeseniz bu kez,
"Bak, bunlar himaye ediliyor" diye yine bir gerekçe üretilebiliyor. Zihni savrulmuşluğu ile malûl aktörleri, hangi görüşten olursa olsun, hukuka havale etmek, etkili soruşturma, hızlı ve adil yargılama sonucunu beklemek en doğrusu!
***
Gelelim siyaset borsasına sokuşturulmaya çalışılan
"Memleket Masası" meselesine...
Bu öneri üzerinde düşünmeye değer mi?
Esasen, bazı politik bahaneleri ortadan kaldırmak için vakit ayrılabilir. Ama öneriye kaynaklık teşkil eden siyasi merkezin bünyesel sorunlarını ve önerinin komplikasyonlarını ıskalamamak kaydı ile...
Bir defa, bu öneri ile Cumhurbaşkanımızın,
"Milli meselelerde muhalefet de ortak duruş sergilemeli" çağrısı arasında bir benzerlik yok. Ülkenin kaderini ilgilendiren konu ve olaylar karşısında demokratik siyasi hayatın vazgeçilmezi olan partiler, bir işaret beklemeden gerekeni yaparlar. Yani
"İktidara destek mi veriyorum kaygısına kapılmadan, memleket meselesi olarak karakterlerini yansıtırlar."
İkincisi, sözde "Memleket Masası" kurmak isteyen siyasi ortaklar, 2017 anayasa referandumundan bu yana demokratik hazımsızlık sorunlarını aşabilmiş değiller.
Sadece bu nedenle bile masaya hasta hasta oturmaları mukadder olan partilerden, tedaviye dair reçete beklemek aşırı iyimserlik olur.
Üçüncüsü, hâlâ yok
"saray rejimi" idi, yok
"damattı" gibi süfli ifadelerle siyaset
yaptığını zannedenlerle neyi konuşacak ve
mesafe alabileceksiniz? Bu da gerçekçi durmuyor.
Dördüncüsü, Kovid19 salgını ile mücadele sürecinde gerek sağlık gerek ekonomi alanında Cumhurbaşkanlığı kabinesi üzerine düşeni yerine getiriyor. Bu manada siyasal masaya ihtiyaç olmadığı da görülüyor.
Ve beşincisi... Siyasi kadrolarını bir arada tutma ve söylem birliği geliştirme sancıları yaşayan bir partinin önerisinin peşine takılmanın bir alemi olmadığı gibi siyasal suni teneffüse kalkışmanın da bir hayrı görünmüyor.
Özetle...
AK Parti ile MHP arasındaki ittifak zincirini zayıflatmaya, ülkede yönetsel zafiyet varmış algısı yaratmaya matuf, siyasi arka plân ister istemez akla geliyor. Güncel söylemlerindeki zigzaglar, muhalefetin dar alanda kısa paslaşmalarla yeni ve farklı bir hazırlık içinde olduğuna işaret ediyor