Geçtiğimiz pazar günü Ali Teker kardeşimle büyük şairimiz
İsmet Özel'in himayesinde yapılan "Türklük Niçin Bidayettir: Tebük Seferi" serlevhalı paneli dinlemeye gittik.
Panelden önce de
İstiklal Korosu'ndan 10 Kerkük Türküsü dinledik.
Müstefit olduk.
Gençlerin hıncahınç doldurduğu Fatih Kültür Sanat Merkezi'ndeki mezkûr panelde İstiklal Marşı Derneği Başkanı Sayın
Durmuş Şakalak'ın ardından sözü
Yusuf Mert adında genç bir delikanlı aldı. Kavramsal tutarlılık, neden-sonuç ilişkisi, analoji ve örnekleme bakımından son derece çarpıcı bir konuşma yaptı. (Önceki paneller gibi bu panel de İstiklal Marşı Derneği portalında yayımlanacaktır. Tamamını okumanızı salık veririm.)
Son konuşmayı İstiklal Marşı Derneği İkinci Başkanı
Gökhan Göbel yaptı.
Önceki konuşmalarından edebiyata olan ilgi ve müktesebatıyla tanıdığımız Göbel çok önemli hatırlatmalarda bulundu. Mesela,
Sevr Antlaşması'nın 95. Maddesi uyarınca
Filistin'i elimizden aldıklarını dile getirdi.
Arama motoru marifetiyle ilgili maddeyi kolaylıkla bulup okuyabilirsiniz. Özetleyecek kadar bile yerimiz yok. Şu kadarını söyleyeyim: Aynen dediği gibidir.
***
"Bize ne Filistin'den, Gazze'den..." diyorlar ya, işte o topraklar bizden kopartılanların arasındaydı.
Demek ki bütün mesele, "
Biz kimiz?" sorusundan ibaretti. Panel de zaten bidayetine / başlangıcına / referans eksenine nispetle kim olduğumuzu vuzuha kavuşturmak için tertiplenmişti. Biz demek, müstevlilere veya küffara karşı her daim hazırlıklı olmak ve savaşmayı göze almak demekti...
Gökhan Göbel müstevlilerin Türkiye üzerindeki emellerini hatırlatmak için dünya çapındaki tarihçimiz
Halil İnalcık'ın bir konuşmasına vurgu yaptı. İnalcık o konuşmasında, "Sizi uyarırım tarihçi olarak. Batı hiçbir zaman vazgeçmedi..." demişti.
Neyden mi vazgeçmedi?
Başta İstanbul olmak üzere Türkiye'yi işgalden...
Halil İnalcık, Münih'te 1958'de katıldığı Bizantinistler kongresinde, sonradan Papa XVI. Benedictus olacak olan dönemin Bavyera Kardinalinin şöyle dediğini nakletmişti: "
Ayasofya'nın kubbesi üzerinde Hristiyanlığın yıldızı parlayacak..."
Hayır, münferit değildi. Zira, İnalcık
şöyle devam etmişti: "Bunu söylediği
zaman bütün o sözde ilim adamları,
Bizandinistler ayağa kalktı. Dakikalarca
alkışladılar... Ben bunu unutmuyorum!.."
***
Türkiye'de etki ajanı mesabesindeki bir güruh da müstevlilerin gayelerini unutturmak şöyle dursun, gözümüzün önünde olan bitene sağır ve kör olmamızı isteyecek kadar tozutuyor.
Lafın burasında "Türkiye, İsrail'e yönelik saldırgan bir tutum içine girmediği sürece İsrail Türkiye'ye saldırmaz..." diyen CHP yandaşı
Fatih Altaylı'nın ibretlik lakırdısını hatırlamanın tam vaktidir. Fakir de bu köşecikte, "Fatih Altaylı acaba ünlü Yahudi yazar
Haim Errol Geraldin gibi Türkiye'yi Sabetaycıların (kripto Yahudiler) kurduğuna inandığı için mi böyle saçmalıyor..." diye sormuştum.
Soykırımcı Netanyahu net bir şekilde haritaların değişeceğinden bahsettiği dönemde, İsrail'in saldırmayacağına inanmanın başka izahı yoktu.
ABD'li en yetkili ağızlar da
Netanyahu gibi açıklamalar yapmışlardı. Zaten İsrail
ABD'dir. ABD'nin Ortadoğu'daki jandarmasıdır.
Türkiye'nin müstevlilere karşı hazırlıklı olma gayretinden rahatsız olan CHP'li Mersin Belediye Başkanı
Vahap Seçer bakınız ne diyor: "Vizyona bakın; tank, top, SİHA, İHA...Cumhuriyet bunun için kurulmadı..."
Cumhuriyet niçin kuruldu peki?
Ayasofya'nın kubbesi üzerinde Hristiyanlığın yıldızını parlatmak isteyenlere karşı hazırlıksız yakalanmak için mi?