Algoritmayla başım dertte; yazılarımı eşimden, ailemden, dostlarımdan sakladığı gibi takip ettiğim yazarların hiçbir paylaşımını da önüme düşürmüyor!
Ne ki görmek istemediklerimi de burnumun dibinde bitiriyor.
Geçen gün (onunla veya onunla iltisaklı hiçbir şeyi tıklamadığım hâlde)
Zülfü Livaneli'yi karşıma çıkardı.
Diyeceksiniz ki, karşına çıktı diye izlemek zorunda değilsin.
Haklısınız... Fakat "Eğer başarabilirlerse Türkiye'nin sonunu getirirler" başlıklı bir videoydu, nasıl bakmayayım?
Hülasa, "Kimler, neyle başarıp, Türkiye'nin sonunu nasıl getirecekler?.." gibi sorulara yenildim.
Gelgelelim, muhalif güruhun Sözcü TV'sinde yayımlanan programın YouTube'daki mezkûr videosunu izledim ama sorularıma cevap bulamadım. "Zülfü Livaneli'den Gündem Olacak Uyarı" alt başlığıyla yayımlanan ilgili videoyu bir kez de sondan başa doğru izledim, yine cevap bulamadım.
Hülasa, Zülfü'nün uyarıları gündem olacak ama ortada uyarı yok!
***
Merhum
Attila İlhan'ın ifadesiyle
Gazi'nin aramızdan ayrılmasının 86'ncı yıldönümü vesilesiyle döktüren
Livaneli videonun bir yerinde, "Sarı saçlım, mavi gözlüm hamasetini aşmalıyız; gözleri kahverengi olsaydı olmayacak mıydı bütün bunlar?.." dedi.
Heyecanlandım. "Aferin" dedim, "yaş kemale erince olgunlaşmış, kişiliği oturmuş demek ki."
Fakat hemen ardından "Atatürk 19 ve 20. yüzyıl büyük entelektüellerinden birisidir, tarih tezi yaratmıştır..." ifadesine muttali olunca,
İsmet İnönü'nün Atatürk'ü övmek için sarf ettiği
"Atatürk zekâya tepeden bakar" sözünü hatırladım, güldüm.
Bahsi geçen yüzyıllardan
Schopenhauer'den Kuhn'a,
Wittgenstein'dan Heidegger'e,
Marx'tan Kierkegaard'a aklıma düşünce de "Hamaset hamakattan evladır" dedim.
Yazık ki yazık, hazret ergen duygulardan sıyrılmamış daha da ergenleşmiş!
Şu laflar da onun: "Bir gazeteci soruyormuş: 'Atatürk'ün filmini görünce, resmini görünce neden ağlıyor insanlar, böyle şey olur mu, insanlar Napolyon'u görünce, George Washington'u görünce ağlıyor mu?' Önce buna cevap vermek istiyorum: Atatürk'ün temsil ettiği, sembolleştirdiği yaşam biçimine yönelen tehlikeler karşısında ağlıyor insanlar..."
Peki,
İnönü döneminde (38'den 50'ye kadar) idrak edilen 10 Kasımlarda yurdum insanı hangi tehlikeye karşı ağlıyormuş?
***
Şu sözler de aynı videodan: "Herhangi bir geçmişte kalmış bir lidere ağlanıyor gibi değil (...) Çünkü 86 yıl sonra bile ülkesini idare etmeye devam eden bir lider var..."
Madem
Atatürk 86 yıl sonra bile (yani günümüzde) ülkesini idare etmeye devam ediyor, Zülfü'nün "insanları" neden ağlıyor, dert nedir?
Bir de "Kadın haklarından, çağdaşlıktan, özgürlükten nasıl vazgeçebiliriz?" diye soruyor.
Takdir edersiniz ki bütünüyle "fake" bir soru bu. Hakiki soru şu olmalıdır:
"Atatürkçülük maskesi altında 'yeni mandacılık' nasıl savunulabilir?"
Bu sorunun cevabını da 28 Şubat'ın
"ilerici tanklarına" sosyolojik zemin
hazırlamak için Ankara meydanlarında
"Yiğidim, aslanım..." çığırtkanlıkları
yapan Livaneli'den beklemiyoruz elbette.
Yok hayır, 15 Temmuz gecesi bankamatiklere koşan bilumum Atatürk bezirgânlarından da beklemiyoruz.