Eski Başbakan Davutoğlu'nun ve eski Cumhurbaşkanı Gül'ün (veya ona vekalet eden Babacan'ın) adı lazım değil bir yayın organı var.
Hadi yayın organı değil de moda tabirle, "yandaşı" diyelim.
Hangisine daha çok "yandaş" orası net değil. İkisini birden idare ediyorlar gibi. Aslında kim kimi idare ediyor o da belli değil. Belki de onlar gazeteyi "idare ediyordur." Neyse… İş bu gazetenin türbansız bir yazarı var. Hani şu muhalif şaklabanların "Kabataş Yalancısı" dedikleri eleman.
Neden mi "türbansız" diyorum?
Bundan 10 yıl mukaddem (sıkı "Erdoğancı" olduğu dönemde) doğum günü partisinde Fe'mi (Koru) Abi'siyle alkolsüz şampanya patlattıklarına muttali olduğum andan itibaren "Türbanlı yazar" demeye başlamıştım.
Şimdi türbanını çıkardığına göre, "Türbansız yazar" demem gayet doğal. (Türban kontenjanından şeklen yazarçizerdi, yine şeklen devam ediyor işte.) Şimdi diyeceksiniz ki memlekette onca sorun varken "Türbansız yazar" da nerden aklına geldi?
Şaşacaksınız ama söyleyeyim: Memleketin en temel sorunu "yalancılık" yüzünden… "Yalan söylemek" her sorunun başı değil mi?
Muhalefetimiz de yalansız bir gün geçirmiyor ne yazık ki!...
Trolü, yazarçizeri, milletvekili, sözcüsü, grup başkanvekili, genel başkanı ekmek peynir gibi yalan söylüyor!
Son zamanlarda hepten seri üretime geçtiler!
İşin garibi "Türbansız yazarı" vaktiyle "Kabataş Yalancısı" diye yaftalayan da bunlardı.
Sanki yalandan nefret ediyorlarmış gibi.
Madem sabah akşam yalan söyleyeceklerdi, "Türbansız yazarın" günahı neydi?
Hiç değilse o daha kreatifti; nasıl desem, yalanını bi güzel "öykülemişti." Hakkını teslim edelim: Mesela, Davutoğlu'nun "İstanbul Sözleşmesi" yalanı, "Türbanlı yazarın" yalanının yanında dımdızlak kalır.
Peki, Davutoğlu'na neden "İstanbul Sözleşmesi yalancısı" diyen yok? Kılıçdaroğlu'nun, "Dostlarımızla birlikte iktidar olacağız" dediği "dostları" arasında olduğu için mi?
Pardon, "İstanbul Sözleşmesi yalancısı" nerden çıktı mı dediniz?
Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Davutoğlu'nu arayıp İstanbul Sözleşmesi'nin altına nasıl imza attınız?" diye sorduğunda, "Okumadan imzaladım" dediğini nakletmişti.
Sonradan virgülüne kadar okuduğu, dahası, bizzat takipçisi olduğunu övünerek anlattığı ortaya çıkmıştı.
Fakir de Dilipak'ı teyit etmek için sormuş, "Bana okumadım dedi" cevabını almıştım. Bunun üzerine köşemin kendisine açık olduğunu bir açıklama beklediğimi dercetmiştim.
Hâlâ susuyor!
Ayıp değil mi; 3 dönem ("62, 63, 64. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı" yazmış ya resmi hesabına) Başbakanlık yapmış birine böyle susmak yakışıyor mu?
Neyi bekliyor?
Can arkadaşım Ahmet Kekeç'in ölümünü beklemiş, "Ben yüzüme tükürün demedim" diye arkasından atıp tutmuştu.
Bizim de mi ölmemizi bekliyor?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.