ABD'deki seçim sonuçları açıklanmadan evvel, "İster Biden kazansın ister Trump" demiştim, "kumardaki 'kasa' misali sonuçta her daim İsrail kazanır."
Resmi olmayan sonuçlara göre Biden'ın kazandığı ortaya çıkınca...
"Covid-19, Biden 20" tesmiye edilen etki dolayımında İsrail BaşbakanıNetanyahu Knesset'te "sorgulanmış."
Nasıl mı?
Şöyle: "Trump'la işlerin tıkırındaydı. Ona yakınlığın sayesinde uzun süreli görevde kaldın. Ama bu yakınlık yüzünden İsrail'in Demokrat Parti'yle ilişkisine zarar verdin... Biden seçildi, şimdi ne yapacaksın?.."
Irkçı Siyonist Başbakan cevap vermiş: "Bizim içinCumhuriyetçiler veya Demokratlar,fark etmez!.."
Ne zaman mı?
Geçen gün, Bahreyn ile İsrail ilişkisinin "normalleşme" oylamasında.
Burada küçük bir parantez açmanın tam vaktidir: Filistin davasına duyarlı çevrelerde bile İsrail'in Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn gibi Arap ülkeleriyle yakınlaşması (dahası işbirliği) "normalleşme" veya "normalleşme süreci" şeklinde aktarılıyor.
Sehven de olsa bilinç kirliliğidirbu! İşgalci Siyonist İsrail'le ilişki kurmak"normalleşme" değil, anormalleşmedir. Kelimeler ve kavramlardaki körlük zamanla bilinci de körleştirir. Nokta. Parantezi kapattık.
Konumuza dönelim.
"Bizim için Cumhuriyetçiler veya Demokratlar, fark etmez!.." demiş ya Netanyahu, haklı.
Netanyahu, ayrıca, Obama döneminde İran'la imzalanan nükleer anlaşmanın ABD'yle ilişkilerine olumsuz etkisinin olmadığını söyledi.
Bununla da kalmadı, "Başkan Obama ile fikir ayrılıklarımıza rağmen onun döneminde 38 milyar dolarlık İsrail tarihinin en büyük askeri yardımını aldık ve bundan gurur duyuyorum..." dedi. Joe Biden ile yakın dostluğunun olduğunu vurguladığı konuşmasında şöyle devam etti: "Ne zaman Kongre'ye gitsem, her iki partinin liderleriyle görüşürüm ve ne zaman İsrail'e gelseler onlarla görüşürüm..."
Yani?
Mevzubahis İsrail ise ABD'de Cumhuriyetçiler kazanmış Demokratlar kazanmış teferruattan ibarettir.
Fakir de bundan sebep, "İster Biden kazansın ister Trump, "kumardaki 'kasa' misali sonuçta her daim İsrail kazanır" demiştim.
Bir de sömürgeleştirilen tüm devletlerin merkez bankalarının "bağlı" olduğu büyük "kasa" var.
Zaten "bağlı" olmadığında da müstemlekeci zihinler tarafından "bağımsız" değil diye anında itibarsızlaştırılıyor ya.
İstedikleri şu: Kendi ülkesinden bağımsız, finans kapital sistemin merkez ülkesine bağlı bir Merkez Bankası.
Finans kapital sarmal da şöyle çalışıyor:
Dövizi düşürmek için faiz artıracaksın. Cari açık mı? Kapatacaksın. Neyle mi? Neyle olacak, tabii ki finansla. Finansı nerden mi bulacaksın? Borç alacaksın? Nerden peki?..
Vaktiyle böyle bağlanmıştık IMF kapısına.
O kapılara bağlandın mı da öyle Mavi Vatan, Açık Maraş, sınırlarımızda terör devleti planlarına karşı savaş, hülasa, "YenidenBüyük Türkiye" hayal...
Zira, her zaman parayı veren düdüğü çalar. Sayın Erdoğan başbakanlığı döneminde geceli gündüzlü çalışarak IMF'den bizi kurtarmıştı.
Fakat "İstiklal-i tam" rotasına girince finans kapital sarmaldan da kurtulmamız gerekecekti.
Ki, bu sarmala duçar olmasaydık (Trump) "Ekonominizi mahvederim" şeklinde tehdit edemezdi. Sayın Berat Albayrak "İstiklal-i tam" için ekonomide paradigma değişikliği yaptı.
Türkiye ithalat cenneti olmaktan çıkacak, "üretim" ekonomisine geçilecekti.
Bu bir devrimdi.
Dahili ve harici bedhahların sinsi saldırılarına maruz kalsa da yolundan dönmedi. Birçok ekonomik saldırıyı da gece yarılarına kadar çalışıp ustalıkla savuşturdu.
Bu süreçte 2 sismik araştırma, 3 sondaj gemisini ülkemize kazandırarak milyarlarca dolarlık rezerv bulunmasını sağladı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade buyurdukları gibi sağlık nedeniyle görevinden ayrıldı.
Türkiye için çok büyük bir kayıp.
Ne ki Sayın Erdoğan'ın varlığı tesellimiz. Allah'ın izniyle, Türkiye'yi kimse yolundan döndüremez.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.