İlk günlerde hiç dışarı çıkmadım. Birkaç gün sonra gece yarısı şöyle bir turladım İstanbul'u nerdeyse.
Trafik yok bir şey yok, iyi geldi. Gecenin sükûnet ve suhuleti zaten her zaman iyi gelir.
Sonraki günlerde birkaç tartışma programına baktım, dayanamadım, kapattım. Birkaç kitaba göz gezdirdim, yoruldum. Film izledim, sıkıldım.
Hafta sonu naklen yayımlanan tüm maçları izledim. Seyircisiz tatsız tuzsuz olsa da nihayetinde yarış yarıştır.
Hazır futboldan açmışken şuncağızı ilave etmeden geçmeyeyim:
Trabzonspor'la alıp veremedikleri nedir bilemiyorum.
Antep maçında iptal edilen nizami gollerine gösterdikleri tepkinin intikamını mı alıyorlar? Ne yapacaklardı, son 2 maçta 4 puanlarının çalınmasına ağızlarını açmayacaklar mıydı?
Erman Toroğlu'ndan
Ahmet Çakar'a kadar herkes Trabzonspor'un doğrandığını söylüyor. Hatta Erman Toroğlu "Trabzonspor'a operasyon çekilmiyorsa ben yorumculuğu bırakırım" dedi, daha ne desin... MHK sanırım Trabzonsporlularda açtıkları yaraların farkında değil. Uğratıldıkları haksızlıklara karşı yılların biriktirdiği öyle öfke var ki tastamam patlama noktasına geldiler...Trabzonspor kimsenin intikam alacağı bir takım değildir, devletine milletine bağlı taraftarlarını da kahretmeye kimsenin hakkı yoktur. Herkes haddini bilsin. Nokta.
***
Koronavirüs günlerinde mümkün mertebe dışarı çıkmamaya çalışsam da ekmek almak gibi temel ihtiyaçlar var.
Dün fırına gittim, bir müşteri öksürünce herkes kuşkuyla ona döndü. Kısa bir sessizlikten sonra "gıcık yaptı" diye açıkladı öksürüğünün nedenini. Sanki cinayetle suçlanıyormuş da masum olduğunu kanıtlamaya çalışıyormuş gibi.
Uzun lafın kısası herkes birbirinden kuşkulanıyor!..
İtiraf edeyim; ben de kuşkuyla bakıyorum yurdum insanına. "Sosyal mesafe" biraz da bunu gerektiriyor galiba.
Koronavirüs günlerinde insan biraz duygusal mı oluyor anlamadım, hem "sosyal mesafeyi" korumak hem de herkesle kucaklaşmak istiyorum.
Paradoks ama hali pür melalim budur.
***
Evet, herkesle kucaklaşmak istiyorum,
CHP'liler hariç değil elbette. Bu yüzden
ağzı bozuk Engin'i unutmak, silmek istiyorum hafızamdan.
Sırf bu nedenle...
"Sağlık Bakanı'na güvenen mi dersiniz. Süreç başarılı yönetiliyor diyen mi ararsınız... Ah benim güzel ülkem. İyi uykular sana." diyen CHP yandaşı Cumhuriyet yazarını da yok sayıyorum.
CHP milletvekili
Gürsel Tekin dostumuzun hastanelerimizdeki yatak kapasitesini yetersiz bulan lakırdılarına da kulaklarımı tıkıyorum.
Bu dostumuzun genel başkanı
Kılıçdaroğlu'nun "Neden bu kadar hastane yaptınız, bu kadar yatak ne olacak, hasta yoksa ne yapacaksın..." sözlerini de unutmaya çalışıyorum.
Mucize gibi bir şey hepsini unutmayı başarıyorum. Yabancı yatırımcıya "Ülkemize yatırım yapmayın" şeklindeki açıklamalarını bile.
Böyle böyle kucaklaşma moduna geçtim.
Ne zaman ki
Yeni Samanyolu TV'nin algı operatörü Portakal'ın Ankara muhabiri
mesabesindeki
Faik Öztrak'ın ekonomi
alanındaki eleştirilerini dinledim tüylerim diken
diken oldu.
İş bu
CHP Parti Sözcüsü elinden gelse Koronavirüsü fırsata çevirecek.
Halbuki ekonomik önlemler sayesinde Türkiye hâlâ dimdik ayakta. Kendileri iktidarda olsa ekmek çoktan karneye bağlanmıştı.
Anlaşılan o ki Sağlık Bakanı'na hazırlıksız yakalandıkları için hakkını teslim etmek zorunda kalmışlar.
Hazine ve Maliye Bakanı'na çok hazırlıklıydılar. O kadar ki daha göreve gelmeden koro halinde derleştiriye başlamışlardı.