Muhalefette olmanın en büyük avantajı reelpolitikle sınanmamaktır. Nihayetinde sırtınızdayumurta küfesi yoktur.
Yani, ilkelerinizden hiçbir şekilde taviz vermek zorunda kalmazsınız.
Hiç kimse de size sınanmadığınız ilkenin hesabını sormaz, ilkelerinize sahip çıkmanın övüncünü yaşarsınız.
Lakin bizdeki muhalefetin sahip çıkabileceği tek bir ilkesi yok.
Her tarafları ayrı oynuyor.
Malumunuz, iktidarlar kredi belasına kimi zaman IMF ile görüşürler. Muhalefet de bunu kıyasıya eleştirir. Dünyanın her yerinde bu böyledir.
Bizde tam tersi oldu!..
Muhalefet (CHP'li Faik Öztrak ile İP'li Durmuş Yılmaz üzerinden) IMF ile otel odasında görüşme halindeyken yakalandı.
Mucize çapında ilkesizlik değilse nedir bu?
Gelgelelim, tatil yapmak "o terli kahramana" ne kadar yakışıyorsa muhalefete de ilkesizlik o kadar yakışıyor. Sonuç itibariyle 15 Temmuzişgal girişimine bu aziz milletin çıplak ellerle direnişine Fetullah'la ağız birliği içinde "tiyatro" diyebilen bir muhalefetten söz ediyoruz.
Bugün FETÖ'nün siyasi ayağı gibi hareket etmenin gerekçesini veya "mazeretini" dün bu örgütün deşifre edilmeden önceki haline (The Cemaat) karşı çıkmakla açıklayan bir muhalefet bu! "Siyasi ayağı gibi" diyoruz ama "gibisi" de fazla aslında. Hiç ayak olmasalardı FETÖ bunları açıktan açığa destekler miydi?
Boşuna dememişti Che Guevara, "Düşmanın seni seviyorsa, sende bir puştluk var demektir."
Bunca ilkesizliğe rağmen İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya gibi şehirlerde belediye başkanlıkları kazanmalarının tek bir izahı var: Yanlış anlaşılmak! "İki Mültecinin Konuşmaları"nda mı demişti Bertolt Brecht, "Ben iktidar mıyım ki yanlış anlaşılmaktan çıkarım olsun..."
Gelgelelim, Brecht'in iktidar için söylediği bizdeki muhalefete tekabül ediyor.
Sizin anlayacağınız, IMF'yle otel odalarında görüşmelerine benzer bir durum söz konusu, yani vaziyet yine ters. Muhalefette iktidar gibi durmalarında (hadi küresel iktidarlara vekalet etmelerinin demeyeyim) küresel iktidarlar tarafından "sevilmelerinin" etkisi hiç kuşkusuz tartışılmaz. Tek marifetleri "yanlış anlaşılmayı" başarmaktır.
Bunu da en çok Yeni SamanyoluTV tesmiye ettiğim FOX TV'nin "manipülasyonpornosu" mesabesindekihaberlerine borçlular. Bu algı kanalıhaber falan vermiyor, nefretle zehirlenen sosyolojiyiyönlendiriyor.
Takdir edersiniz ki, uzun süre muhalefette kalmanın bir avantajı da kültürde, sanatta, fikirde, siyasette "enerji" biriktirmektir.
Enerji motivasyondur; bilinçtir birikimdir, hülasa, üretiminin kaynağıdır. Peki var mı muhalefette sadra şifa bir üretim; yalan, dolan, algı ve kumpastan gayri? Tüm üretimleri kin ve nefretten ibarettir.
Bunlardan Başkan Erdoğan nefretini çekin alın, dımdızlak ortada kalırlar.
Aralarındaki yarış, Sayın Erdoğan'dan nefret etme yarışıdır. Kim daha çok nefret ediyorsa o daha muteberdir. "Külliye'ye giden CHP'li" kumpası bu nefret üzerinden devreye sokuldu.
Mesele partilerinin dışardan dizayn edilme meselesi değildir. Aklınıza ne oldu; kaset kumpasıyla genel başkanları değiştirildi, gıkları çıkmadı.
Kumpasın yegâne amacı "o terli kahramanın" önünü açmak mıdır peki?
Yeni Samanyolu TV ve Sözcü gazetesinin tavrından hareketle rahatlıkla "evet" diyebiliriz.
Bu durumda, Kılıçdaroğlu ya mahut kumpasa alet oldu ya da adanmışlığının (veya kaset marifetiyle genel başkan olmanın) gereğini yaptı.
Sizce hangisi?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.