Sosyal medya uzun süredir hayatımızda.
Artık kullanmamak uzak durmak neredeyse imkansız.
Eskiden sadece sosyalleşme aracı olarak kullanılan bu mecralar şimdilerde çoğunlukla ticari faaliyetler için kullanılıyor.
Milyonlarca takipçiye ulaşıp fenomen olanlar bu mecralar sayesinde farklı limanlara doğru yelken açıyor.
Tüm bunlar olurken diğer milyonlarca sosyal medya kullanıcısı ise fenomen olabilmek adına farklı içeriklerle topluma kendilerini sunuyor.
Farklı sosyal mecralarda denk geldiğimiz içeriklerde görüyoruz ki maalesef çocuklarımız da rahatlıkla istismar edilebiliyor.
Sosyal medya kullanma yaşı neredeyse 3-4 yaşlara kadar indi.
Özellikle Youtube üzerinden art arda izlenen videolara baktığımızda değil 3-4 yaşındaki çocuklar, 17-18 yaş aralığındaki çocukların bile izlememesi, maruz kalmaması gereken yüzlerce içerikler var. Ve onlar hala yayında.
Artık büyük küçük fark etmeksizin herkesin sosyal medya hesabı var.
Ancak çocukların kontrolsüz kullanımı onlara ileriye dönük çeşitli zararlar verebiliyor.
İşte bu sebeple 16 yaş altı çocuklara sosyal medya sınırlaması ile ilgili konu da zaman zaman gündeme geliyordu.
Daha önceki yazılarımda da ele aldığım bir konuydu. Yeni gelişme oldukça sevindirici oldu. META'dan güzel bir haber geldi.
Instagram'da 16 yaş altı sosyal medya kullanıcıları, artık ebeveyn izni olmadan canlı yayın özelliğini kullanamayacak.
Özel mesajlarda "otomatik bulanıklaştırma" özelliğini de kapatamayacak.
Ayrıca Meta, "Teen Accounts" Genç Hesaplar özelliğini Facebook ve Messenger'da da genişletecek. Umarım diğer sosyal medya uygulamaları da aynı adımı atar.
Türkiye'nin de 16 yaş altına sosyal medya kısıtlaması ile ilgili bir çalışması hâlihazırda vardı. Yakında bütün detayları ile paylaşılacağını ümit ediyoruz.

Meta'nın duyurduğu bu yeni gelişmeyi ise Uzm. Klinik Psikolog Kevser KARAKÖSE TÜRK ile konuştuk.
***
Meta'nın 16 yaş altına canlı yayın yasağı gibi sınırlamalar getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
16 yaşın altındaki bireyler henüz ergenlik sürecinin başlarındadır.
Dolayısıyla beyin gelişimleri, dürtü kontrolü ve muhakeme yani iyiyi kötüden, tehlikeliyi güvenli olandan ayırt edebilme yetileri tam olarak gelişmiş değildir.
Sosyal medya, ergenlerin korunmasız şekilde pek çok zararlı içerik ve kişi ile muhatap olabilecekleri mecralardan oluşmaktadır.
Canlı yayın gibi anlık ve kontrolsüz içerik paylaşımı, hem güvenlik risklerini hem de duygusal kırılganlıkları artırabilir.
Bu yüzden tıpkı ailelerin ve yasaların çocuk ve ergenleri diğer konularda koruma yükümlülüğü olduğu gibi söz konusu dijital mecralar da çocukları ve ergenleri korumalıdır.
Dolayısıyla bu karar, çocukların kötü niyetli kişilerle temas kurmasının ya da travmatik deneyimlere maruz kalmasının önüne geçebilir.
Bu yüzden alınan kararı doğru ve olumlu değerlendiriyorum.
Bu tür kısıtlamalar, gençlerin psikolojik gelişimi açısından yeterli mi?
Bu tür düzenlenmeler gerekli ancak maalesef yeterli değildir.

Çocukların ve ergenlerin psikolojik gelişimleri çok boyutlu bir süreç olduğu için yalnızca teknik engellemeler ile korunamaz.
Psikolojik gelişimi desteklemek için gençlerin duygusal dayanıklılık, dijital farkındalık ve öz denetim gibi becerileri kazanmaları gerekir.
Yasaklar belirli riskleri azaltacak araçlar olsa da asıl amaç çocukların ve ergenlerin dijital dünyada bilinçli ve sağlıklı bireyler olmasını destekleyecek dijital okuryazarlık eğitimi, psikososyal destek ve rehberlik gibi tamamlayıcı uygulamalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Öte yandan çocuk veya ergenlerin elinden zararlı olabilecek bir içeriği ya da mecrayı aldığımızda onlara faydalı, kaliteli ve gelişimlerini destekleyecek ortamlar ve etkinlikler sunmakla mükellefiz.
Dolayısıyla eğitimciler ve ruh sağlığı uzmanlarının işbirliği ile çocuklar ve gençler psikososyal gelişimlerini destekleyecek grup etkinlikleri, sosyal ve sanatsal faaliyetlerle desteklenmeliler.
Sosyal medyada denetimsiz içerik tüketimi gençlerde ne gibi psikolojik sorunlara yol açabilir?
Denetimsiz sosyal medya kullanımı, kaygı, depresif belirtiler, özgüven ile ilgili sorunlar, dikkat ve beden algısı bozuklukları gibi çeşitli yönlerden çocukların ve gençlerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Sanal zorbalık, şiddet ve pornografik içeriklere maruz kalma ise en sık rastladığımız sorunlardandır.
Ayrıca kendini başkaları ile karşılama ve yetersiz bulma, aşırı tüketime özenme, kendi bedenine ve yaşam koşullarına ilişkin tatminsizlik, kısa yoldan hızlıca zengin ve ünlü olma beklentisi ve fiziksel yaşamdaki aktivitelere yönelik ilgi azalması gibi durumlar klinik ortamda ve çeşitli araştırma sonuçlarında sıkça karşımıza çıkan durumlardır.

Bu yaş grubundaki bireylerin dijital dünyada maruz kaldıkları görünürlük baskısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medyada görünmeyen bir bireyin neredeyse yok sayılması gibi bir baskı ve zorbalıkla karşı karşıyayız.
Bu baskı gençler arasında ise daha şiddetli seyrediyor.
Bu durum akran onayına ihtiyaç duyulan ve kimlik gelişiminin önemli bir aşaması olan ergenlik döneminde ekstra yaralayıcı olabilir.
Görünürlük baskısı ile bireyler benlik algılarını ve kendilerine ilişkin inançlarını dışsal değerlendirmelere endeksleyebiliyor.
Bu durum da gençleri "beğenilme", "takip edilme" ya da "trende uygun içerik üretme" adına onay alacakları şekilde davranışlara itebiliyor.
Özellikle akran iletişiminin önemli bir rol oynadığı ergenlik döneminde bu sürekli sosyal onay arama davranışı bireyin kimlik gelişimi açısından bir tehdit oluşturmaktadır.
Ergenlik döneminde benlik algısı henüz tam oturmamışken bu dijital görünürlük kaygısı bireylerde öz güveni zayıflatabilir.
Ebeveynler bu süreçte nasıl bir rol üstlenmeli, çocuklarını sosyal medya konusunda nasıl bilinçlendirmeliler?
Ebeveynlerin sert ve yargılayıcı bir dilden uzak durarak bir denetleyici değil, destekleyici ve farkındalık kazanmayı destekleyici bir tutum sergilemeli.
Bu süreçte çocukları ile nazik ve şefkatli bir dil içe açık iletişim kurarak onları yargılamadan dinlemeli, yaşlarına uygun bir biçimde sosyal medyada karşılaşabilecekleri riskler hakkında çocuklarını bilinçlendirmelidirler.
Bu açıdan birlikte sosyal medya gizlilik ayarlarını gözden geçirme, dijital ayak izinin önemini anlatma, ortak kullanım süreleri belirleme ve çocuklarının karşılaşacağı içeriklere karşı dirençlerini artırmak adına medya okuryazarlığını geliştirecek faaliyetlerde bulunmalılardır.
Bu açıdan gencin, bu faaliyetlerin gerekli olduğunu anlaması için elbette ilk olarak ebeveynin bu konuda bir örnek teşkil etmesi gerekmektedir.

Bu kısıtlamaların gençler üzerinde olumsuz bir psikolojik tepkiye yol açma ihtimali var mı, varsa, nasıl önlenebilir?
Elbette, gençlerde bu tür kısıtlamalar özgürlüklerin kısıtlanması olarak algılanabilir ve bu durum başta biraz öfke ve gerginliklere yol açabilir.
Bu açıdan yasaklar ve kısıtlamalar uygulanırken açık iletişim kurulmalı ve bu yasak ve kısıtlamaların sebepleri, bu sınırların onların iyiliği için olduğu şeffaf bir şekilde anlatılmalı.
Bu kısıtlamaların yanı sıra gençlerin fikirleri dinlenmeli ve alternatif dijital alanlar da kendilerine sunulmalı.
Gençlere okul ve aile işbirliği ile sosyal medya dışında bireysel gelişimlerini destekleyecek, güçlü ve sağlıklı insani ilişkiler kurmalarına zemin hazırlayacak, spor, kültür, sanat ve kişisel gelişim alanında sağlıklı ve doyurucu etkinlikler sunulmalıdır.