"Sabrın Sonu Selamettir."
Rahmet ve bereket mevsimi Ramazan, yalnızca aç kalmanın değil; sabrı kuşanıp, şükrü çoğaltmanın da bir mevsimidir. Ramazan bize iki manevi erdemi yakından hissettirir: Sabır ve Şükür.
İmsaktan iftara kadar süren oruç, aç kalmaktan ziyade nefsin arınma sürecidir aslında.
Açlık ve susuzluk, sabrın en görünür hali gibi dursa da, esas sınav dilimize ve kalbimize hakim olabilmekte yatıyor.
Sabır, sadece iftar vaktine kadar beklemek değil; öfkeye, kırgınlığa, tahammülsüzlüğe karşı içimizde bir set çekebilmektir. Ne mutlu o seti çekebilenlere.
İnsan, zorluklar karşısında ya sabrı seçer ya da şikâyeti…
Ramazan, bu ayrımı en keskin şekilde hissettiren mübarek bir aydır bizim için.
Bir bardak suyun, bir lokma ekmeğin kıymetini ancak yokluk anında anlarız.
O yüzden oruç, sabrın öğretmenidir; ama bu öğretmen aynı zamanda bir ödül de sunar insanlara:
Şükretmeyi.
Çünkü sabır ve şükür, tıpkı bir kuşun iki kanadı gibidir. Birisi olmadan diğeri eksik kalır. Sabretmeden şükretmek mümkün değildir.
Şükür, sadece "teşekkür etmek" değil, nimetin kaynağını bilmek ve onu paylaşmaktır.
Şükretmeyi bilmeyenler sabrın anlamını ve manevi doyumunu kavrayamaz hiçbir zaman.
Bugün soframızda ne varsa, gözümüzün önündeki nimet değil de gönlümüzdeki huzursa, işte o zaman ramazanın ruhunu yakalamışız demektir. Ve belki ramazandan sonra bize kalan en güzel hasletler sabır ve şükür olur.
Sabredip açlığa direnmek kolaydır da, kalbimizi şikâyetten uzak tutup her hâlimize şükretmek işte asıl o marifettir.
Çünkü şükreden insan, elindekinin kıymetini bilir ve sabırla bekleyen, sonunda rahmete erişir.
"Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 2/153.)
Ramazan, sabrın şükre, şükrün berekete dönüştüğü kutlu bir zaman dilimidir…
Dilerim ki, bu ayda gösterdiğimiz sabır, yılın geri kalanında da bize kılavuz olur; şükrümüz de sadece sofralarımıza değil, hayatımızın her alanına taşar.