Putin’le özel zirve...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ifadesiyle...
"BRICS ve ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) özellikle ekonomik iş birliklerimizi geliştirmek için fırsatlar barındıran yapılar. Bu yapıların içinde yer almak NATO'dan vazgeçmek anlamına gelmiyor. Bu ittifak ve iş birliklerinin birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz!"
Elbette, beklentiyi çok yükseltmemek lazım... BRICS'in kat edeceği çok mesafe var. Zamanla yeni ekonomik ve demokratik standartlar yazabilme kabiliyeti ise kurumsal sürdürülebilirliğini belirleyecek. Lakin... Küresel sistemin giderek kaotik hal aldığı, geleneksel müttefiklik ilişkilerinin temelinden sarsıldığı, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası birlik ve örgütlerin işlevselliğini yitirdiği bugünkü ortamda ülkeler, farklı alternatiflere de bakmak zorunda kalıyor. Türkiye de bunun istisnasını oluşturmuyor...
Kazan'daki zirve, BRICS+T (Türkiye) perspektifinin ortaya konulması bakımından (reel politiği okumak isteyen aktörlere) manidar mesajlar da verecek.
Zirve marjında Türkiye ile Rusya arasında ayrı bir zirve düzenlenecek olmasını da dikkatle not etmekte fayda var. Bunun, 4 açık gerekçesini şöyle sıralayabiliriz:
1- Türkiye-Suriye normalleşmesi, müzakere çerçeve belgesi ve iki ülke devlet başkanlarının bir araya geleceği zeminin tesisi. 2- Ukrayna Barış Konferansı ve Türkiye'nin rolü. 3- Kafkaslarda kalıcı barış ve istikrarın temini, Azerbaycan- Ermenistan arasında bir barış anlaşması imzalanması. 4- Türkiye-Rusya ikili ekonomik işbirliği ve bölgesel sorunlara ortak çözüm arayışı.
Görünen o ki...
Türkiye ziyaretini bir türlü gerçekleştiremeyen Rusya Devlet Başkanı Putin, BRICS vesilesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'la özel olarak görüşmeyi arzu etti. Bu görüşmenin, ABD seçimleri (2024 Kasım) sonrasında hızlanacak küresel karar süreçleri arifesinde çok değerli olduğunun altını çizelim.
***
Öte yandan...ABD başkanlık seçimi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın... Irak ve Suriye sahasında Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren veya etkileyecek gelişmeler olması kuvvetle muhtemel. ABD'nin, Irak'tan askerlerini tümüyle çekme kararı almasını müteakiben Suriye'de izleyeceği strateji de kritik olmaya aday. PKK/YPG'yi, sözde DEAŞ'la mücadele bahanesiyle himayesine alıp silahlandıran ABD, bölgeden çekilme planları kapsamında belli ki farklı arayışlara girecek. YPG/PYD'nin geleceği Pentagon'un ve ABD dışişlerinin kafasını daha fazla yoracak ve örgütün Suriye'deki varlığı ile kime zimmetleneceği (!) tartışması bir hayli kızışacak. Türkiye'nin bu konudaki tavrı net olduğu için belli ki yine sürtüşmeli bir ilişki döneminden geçilecek.
ABD'nin, Hamas ve Hizbullah'ın tamamen etkisiz duruma getirilmesi için, soykırım ve sivil katliamı yapmasına göz yumduğu İsrail'in akıbeti, İran'ın vekâlet savaşları için kullandığı paramiliter unsurların çekileceği çizgi, Tahran'ın uluslararası izolasyondan kurtulmak için ABD ile el altından sürdürdüğü pazarlıklar da epeyce zorlu diplomatik, hatta askeri mücadele dönemine kapı aralayacak.
Türkiye açısından müteyakkız olmayı gerektiren husus ise İsrail'in Gazze ve Lübnan'dan sonra savaşı Suriye'ye yayma çılgınlığında düğümlenebilir. Hem terör hem de göç dalgası riskinin birlikte üstesinden gelinmesi kaçınılmaz günler için B Planı'na hazırlıklı olmak gerekebilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)
- Başkentte güncellenen Trump Dosyası... (07.11.2024)
- Kayyum kararları ve arka planı... (05.11.2024)