Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun tescillendiği bugün, Atatürk'ün çocukluğuna ve "Makbuş" diye seslendiği kardeşiyle ilişkilerine ve hayat yolculuğuna göz atmak istiyorum.
Neden?
Çünkü 1881 yılı ve sonrasındaki zorlu şartlara, O'nun kişiliğini şekillendiren olaylara dair çok az şey biliyoruz. Çocuk Mustafa Kemal'i, aile efradını, ölen kardeşlerinin acısını, babasız kalmanın ağır hüznünü, annesinin ikinci evliliğinin etkilerini, Balkanlardaki riskli güvenlik şartlarında verilen yaşam mücadelesini pek çoğumuz bilmiyoruz.
Dünyaya Atatürk olarak değil çocuk Mustafa olarak gelen bu güzel insan, acaba nasıl büyüdü?
Öyle ya...
Annesi Zübeyde Hanım'ın her bebek gibi onu ninniler söyleyerek büyüttüğünü düşünmedik.
Babası Ali Rıza Bey öldüğünde içinin nasıl yanıp kavrulmuş olabileceğini hissedemedik.
Rapla Çiftliği'nde arada sırada karga kovalamış olsa da en yakın arkadaşının "Hacı" isimli bir karga olduğunu, Alev ve Cin isimli iki köpeği sahiplendiğini duymadık.
Bu köpeklerin annesi Kleo'nun Hacı'nın ölümüne yol açtığından, Mustafa'nın can dostu için arkasında bir dut ağacı diktiğinden habersiziz elbette...
İleride bir cumhuriyet inşa edecek olan bu çocuğun, kız kardeşi Makbuş (Makbule Atadan) mutlu olsun diye ona güvercin yuvaları, su değirmeni ve kulübe yaptığını hayâl bile edemedik.
Kardeşinin başını yoğurt kâsesine batıracak kadar muzip ve neşeli olduğunu ise şimdiye dek okuduğumuz satırlarda bulamadık.
Küçük kardeşi Naciye'yi 12 yaşında veremden kaybettiğindeki travmasına empati kuramadık...
***
23 Nisan'dan bir hafta önce okuyucu ile buluşan, meslektaşım Nüket Aşkın tarafından kaleme alınan "Sırlarıyla Atatürk'ün Kız Kardeşi Makbule Atadan" isimli kitap bizleri tarihin derinliklerinde zaman yolculuğuna çıkarıyor ve ibretlik öykülerle yer yer sarsıyor.
Kitabın, Makbule Hanım hakkında yazılmış ilk detaylı eser olması ilginç.
Kitapta; ağabey Mustafa Kemal'i yakından tanıyor, çocuk Mustafa ile buluşuyorsunuz. Ki beni en çok etkileyen yönlerden biri de bu oldu. Mustafa olarak dünyaya gözlerini açan bu çocuk, Atatürk olarak son nefesini verirken belki de hep içindeki çocuktan güç aldı!
Dedim ya kitap, Atatürk'ün son dönemi ile vefatı sonrasındaki Türkiye'ye, 1938'i izleyen senelerde şekillenen yönetimin mantığına, Atatürk'ün yakın arkadaşlarının paylaştığı kadere, siyasi tasfiye süreçlerine hatta devletin o günkü acımasızlığına ilişkin ders alınası bölümler de içeriyor. Bugünkü kritik meselelerin köklerine dair ipuçları sunuyor!
Sayfaları çevirdikçe, Atatürk'ün vefatı sonrası Makbule Hanım'ın psikolojik çöküntü yaşadığını anlıyorsunuz. Ağabeyinin mirasına itiraz ediyor, Ata'nın mirası olan maaşında artırım için önce CHP'ye başvuruyor, sonuç alamayınca TBMM'ye dilekçe gönderiyor...
Makbule Hanım, başından beri pek de anlaşamadığı eşinden tatsız biçimde boşanıyor. Yalnızlıktan şikâyet ediyor ve ilgi arayışı neticesinde 4 yetişkini evlat ediniyor.
Ayrıldığı eşi, eski milletvekili Mecdi Boysan ise hastaneye yatırılmak üzere dönemin Başbakanı Hasan Saka'dan ricacı olacak kadar aciz duruma düşüyor! Vekil maaşı bile alamadığını anlatıp, hasta yatağından hastanedeki bazı işlere yardımcı olabileceğini söylüyor!
Arşivlerden ilk kez çıkarılan belgeler yanında, cumhuriyet dönemini çalışan yayınlardan da yararlanan ve karşılıklı teyitler oluşturan kitap, "Çocuk Mustafa, çocuk Makbuş'u merak edenler için..." 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.