31 Mart yerel seçimlerinin
sonuçları ile ilgili
pek çok şey
yazıldı, söylendi.
Nedenler sıralandı.
Gerekçeler
anlatılmaya çalışıldı.
Elbette en
etkileyici olanı
ise Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'dan geldi. Önceki
akşam gerçekleşen AK Parti
MYK toplantısından yansıyan
değerlendirmeler, başlı
başına siyasal manifesto niteliği
kazandı. Onlarca faktör
arasında benim açımdan
en önemli olanı
"AK Parti Ruhu" ile ilgili bölümdü.
Yani, sadece oy kaybı değil,
kan ve ruh kaybı da yaşandığı
uyarısıydı!
İşte bu nedenle, seçim analizini sadece bünye içi ile sınırlandırmamak hem ileriye bakmak hem de rakibi iyi etüt etmek gerektiği kanaatindeyim. Ortadaki tablo kuşkusuz zor ve zorlu. Ama ne olursa olsun... Alınması gereken dersi aşan ders çıkarma eğilimi doğru olmadığı gibi
"Ekonomiyi düzeltiriz, seçmeni yine kazanırız" kolaycılığı da hiç doğru değil!
***
Konuya,
Güncel psikososyal ve ekonomik faktörlerin ürettiği tepkisellik üzerinden yaklaşılabilir. Sandığa gitmeyen seçmen, geçersiz oy kullanan seçmen, mesaj verme kaygısıyla alternatif adaya/partiye oy veren seçmen gibi.
"Kibir hastalığı" tanımlamasını esas alarak ilerlemek de söz konusu olabilir. Ki
Hacı Bayram Veli'nin
"Kibir, bele bağlanan taş gibidir. Onunla ne yüzülebilir ne de uçulabilir" sözü, rehber kabul edilebilir.
AK Parti teşkilatlarının devlet gücüne abanması, kerameti kendinde menkul zannetmesi, yerel güç merkezine dönüşmesi üzerinde durulabilir, hatta iş tutma biçimi de eleştirilebilir.
Uzun iktidar yıllarından cesaret alan günümüz bürokrasisinin çalışma tarzı, aşırı özgüveni, gri alanda duran icraatları ve sahayı doktrine etme çabasından doğan problemler de masaya yatırılabilir.
Kampanya stratejisi, düzenli istişare açığı, süreç yönetiminde esnek politika geliştirme ve yeni dil üretme eksikliği ele alınabilir. Külliye ile Genel Merkez arasında daha etkin eşgüdüm gereği de ileri sürülebilir. İl bazında büyük mitingler yerine, seçmene ve gündemine odaklı daha butik ve kitlenin ihtiyaçlarına odaklı siyasi performans önerisi de dikkate alınabilir.
***
Bütün bunların yanında, klasik ezberlerden uzaklaşma zarureti de açıktır.
CHP, eski CHP değildir.
Zihniyeti değişmemiştir. Lakin
ideolojik köklerini baskılamak
suretiyle popülizm yapabilmekte,
reaksiyoner seçmeni
konsolide edebilmektedir.
31 Mart'ta ulaştığı
nokta hizmet siyasetinin ya
da projeciliğin ürünü değildir.
Yaygın görüşe göre, başarısı
konjonktüreldir. Yine
de yakın izlemeyi gerektirmektedir.
Zira kumsallardan
Anadolu'ya açılabilmiştir.
Seçmen AK Parti'ye,
iktidarda iken muhalefet ve
denetleme görevi de vermiştir.
Ve bu çok değişik bir
durumdur. Seçimsiz dönemde
enflasyonla ve terörle mücadelede
sağlanacak başarı ilk
sandığın doğrultusunu belirleyecektir.
Bu yüzden... Merkezi
siyasette (anayasa dahil) yapısal
reform, yerel siyasette ise
pozitif muhalefet edebilmek,
hayırlı işlere sahip çıkabilmek
AK Parti için yeni bir tecrübe
olduğu gibi seçmen nezdinde
büyük prestij de kazandıracaktır.
Mega yatırımlar, fiziki
dönüşümler seçmen için ne
kadar gerekli ise geniş kitlelerle
duygusal bağ kurulması
ve bu gayretin sezonluk kalmaması,
kesintisiz sürdürülmesi
de o kadar gereklidir.
Görünen o ki... 6'lı
masa buluşmaları CHP iç
dinamiklerine sağ partileri,
muhafazakâr siyaseti yakından
tanıma şansı vermiş, geçmişinde
sağdan izler bulunan
İmamoğlu-Yavaş gibi isimlere,
fırsatçı işbirlikleri ve ekip
odaklı vaatlerle yeni bir yol
açmıştır.
Pandemi döneminde
ekonomiyi ve toplumsal
morali ayakta tutmak
için faydalı olan,
"sürekli müjde açıklama" yöntemi,
AK Parti için zamanla
ciddi
"beklenti yönetimi" sıkıntısı yaratmış, bu sıkışıklık
maalesef sandığa olumsuz
tesir etmiştir.
Özetle...
Dünle beraber gitti cancağızım Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.
(Hz. Mevlâna)