Yerel seçim kampanyası, ilk günlerin
"proje" heyecanından giderek uzaklaşmakta,
"polemik" boyutuna takılmakta. Vatandaş da
"2P'den" birini tercih edeceği son güne odaklanmakta. Gelecek tasarımı ve PROJE mi, günü kurtarma ve POLEMİK mi? Hangisi ağır basacak?
Bu tespitin sağlamasını İstanbul özelinde yapmak mümkün. Seçime 24 gün kala
Ekrem İmamoğlu "polemikçi kimliğini" sahaya yansıtırken,
Murat Kurum "projeci ve sonuç alıcı" tarzını kabul ettirmeye çabalamakta. Zaten,
"laf üretme" boyutuna geldiğinde, popülist söylemle
"halk avcılığı" noktasında İmamoğlu'nun, rakiplerine göre ileride olduğu kamuoyunun da malûmu! Evet, bizim millet
"karşılıklı atışmayı" sever. Ama polemiğin anlık cazibesi şayet tadında bırakılmaz da
"çok söz, az iş" durumuna dönüştüğü fark edilirse, seçmen feraseti bu oyunu çabucak kavrar ve o adayın biletini kesiverir!
An itibariyle... Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın kuzeyden güneye, batıdan doğuya
Anadolu'nun nabzının tutma, kitlelerle
meydanlarda buluşma ve icraat performansı
dışında, muhalefet partilerinin dinamik faaliyet
sergilediğini savunmak şimdilik güç. Salon
toplantıları, sembolik aday tanıtımları ve küçük
ölçekli mitinglere indirgenen muhalefet kampanyasının
hakiki manada heyecan dalgası ve
söylem zenginliği ürettiği de söylenemez!
Peki ama neden?
Öncelikle...
Türkiye bir seçimler ülkesi. Daha 10 ay önce iki haftaya, iki büyük seçimi sığdıran, siyaseten neredeyse söylenmedik söz bırakmayan bir demokrasimiz var.
Arka arkaya gelen seçimlerin
"yorgun seçmen profili" yarattığı da göz ardı edilemez.
Hayat standardına dair önceliklerin, mahalli faktörleri çoğu kez gölgede bıraktığı da bir gerçek.
CHP'nin,
"gelen, gideni aratır" sendromunda bocalaması, Genel Başkan
Özgür Özel ve muhteris İmamoğlu'nun birbirinden müstakil kampanya yürütmesi, ön seçim, tüzük değişikliği, şeffaflık gibi vaatlerin yerine getirilmemesi, aday belirleme süreçlerindeki çekişmeler, listelere yazılan ama içselleştirilemeyen isimler,
Kemal Kılıçdaroğlu'nun devreye girdiği hadiseler, ertelenen hesaplar... Hemen hepsi, CHP tabanını sandıktan soğutmakta ve oy kullanma iştahını kesmekte.
DEM Parti'nin özünde ne kadar siyasi parti olduğuna dair tartışmalar bir yana sadece kısa vadeli çıkarımlara dayalı planları, CHP'yi bu işe alet etme biçimi, Özel-İmamoğlu ikilisinin marjinal oylara duyduğu ihtiyaç, bu nedenle Kandil'in yönlendirdiği aktörlerle açık örtülü işbirliğine girmesi...
Başak Demirtaş kartının açılıp kapanması,
Meral Danış Beştaş'ın örgüt zoruyla aday ilan edildiği İstanbul'da aktif olmaması... Başlı başına belirsizlik kaynağı.
İYİ Parti ve
Yeniden Refah Partisi'nin, tek başına varoluş mücadelesi üzerinden tabanına verdiği mesaj yeterince ikna edici olmadığı gibi lokal başarı örnekleri dışında, bu iki partinin de kazanmaktan çok kaybettirmeye dönük rol oynayacakları kanaati, bu seçimin bam teli!
İşte bu ahval şerait içinde, İstanbul'daki yarışı bugünkü veriler ışığında bir kez daha masaya yatıracak olursak...
AK Parti'nin, Kürt kökenli seçmeni DEM
Parti ipoteğinde kabul eden zihniyeti aşması,
o kitleyle her düzeyde temasını artırması
ve bunun sezonluk temas olarak kalmaması
zaruri.
Seçim sonrası, ekonomide alınacağı öne
sürülen kararlara dayalı spekülasyonların önünün
kesilmesi,
"Acı reçete istemiyorsanız Cumhur adayına oy vermeyin" propagandasının
etkisizleştirilmesi oldukça önemli!
Teşkilatların, yandan değil candan çalışması,
desteği ve samimiyetiyle adaya sahip
çıkması neticeyi belirleyecek kadar hayati.
Günün sonunda...
Murat Kurum'un kazanması AK Parti açısından aynı zamanda
"Kurum-sallığın da kazanması" demek.
İmamoğlu'na gelince... O, bildiğiniz gibi... Kırk tilkinin kuyruğunu birbirine değdirmeden ilerlemeye uğraşsa da İstanbul yerine, CHP genel başkanlığı hedefli B planı yapacak hassas eşiğe geldiğinin farkında!