Güvenlik ve istihbarat sahasında Türkiye fotoğrafı
"Türkiye Yüzyılı'nda Güvenlik" panelini, devletin kronik bir sorununun aşıldığı müjdesi üzerinden analiz edelim.
Türk devlet geleneğinin son asrına, kurumsal rekabet ve bürokratik şovenizmin damga vurduğunu söylesek, hata yapmış olmayız. Açık ve örtülü dalga boyunda süregelen bu çekişmenin en fazla görüldüğü ve millete maliyet ürettiği saha ise istihbaratgüvenlik politikalarında idi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yanı sıra Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü (özellikle istihbaratı) ve Jandarma Genel Komutanlığı (bilhassa istihbarat birimi) arasında ciddi bir ayrışma mevcuttu. İstihbarat paylaşımı sınırlı ve zoraki yapılır, bir kurum diğerini beğenmez, hatta suçlardı.
Memnuniyetle öğreniyoruz ki... İç ve dış güvenlik teşkilatları arasında tam koordinasyon sağlanmış. Herkesin görev tanımı ve işbirliği çerçevesi netleştirilmiş. Kimsenin, bir diğerinin alanına girmemesi başarılmış. Eş anlı bilgi paylaşımı da açık kurallara bağlanmış. Kurumsal taassup yaşanmaksızın... Herhangi bir veriyi, istihbaratı elde eden güvenlik birimi, ilgili kurumlara bunları doğrudan aktarmaya başlamış. Böylece bir kurum için rutin sayılabilecek bilginin, diğeri için kritik bir resmin parçalarını tamamlaması ve hayati sonuçlar üretmesi söz konusu olabilmiş..
***
Devleti devlet yapan kurumlar arası uyum sayesinde büyükelçilere verilen mesajların etkisini de burada vurgulamak lazım.Örneğin...
"Sınırların kevgire döndüğü iddiasına" karşın, çok katmanlı ve teknolojik hudut güvenliği önlemleri harita üzerinden anlatılmış.
Veya...
Terörü kaynağında kurutma stratejisine atıfla... Terör sıfıra indirilinceye kadar sınır içinde ve sınır dışında mücadelenin kararlılıkla süreceği bir kez daha kayda geçirilmiş.
Siber güvenliğe özel bir başlık açılmış. Gerek kamuda gerekse özel sektörde farkındalık oluşturmanın, tedbir almanın önemi hatırlatılmış.
Bakan Yerlikaya'nın geçici koruma altındaki sığınmacılara ait kimlik bilgisi ve parmak izlerinin devletin kayıtlarında bulunduğunu açıklaması, kaçak göçmen tespiti için kurulan mobil merkezlerin etkinliğine değinmesi de ilgi çekici bulunmuş.
***
Bu vesile ile...Sn. Fidan ile halefi Sn. Kalın arasındaki hukuka ilişkin de bir iki cümle etmekte yarar var. MİT Başkanı Kalın'ın, "Teşkilatta olağanüstü bir miras devraldığını ve çıtayı bir sonraki aşamaya çıkarmak için çalışacağını" söylemesi hem dikkate değer hem de devlet hayatımızda eşine ender rastlanan anlatımlardan...
Bakan Fidan'ın, "Dışişleri Bakanı olarak atanmanın onuru yanında benden sonra bu büyük çalışmayı (istihbarat başkanlığını) kimin devralacağını merak ederken İbrahim Kalın ismini duymaktan memnun oldum" övgüsünü de bir kenara not etmek gerek.
Ve gelelim, o toplantının esprili anlarına...
Bakan Fidan'ın, "Bazı büyükelçilerimiz, (benim hakkımda) içinden MİT çıkıyor diye düşünebilir. Ama ben her zaman Dışişleri Bakanı ve diplomasi rolümü muhafaza edeceğim!"
Ve son bir not...
Mevlüt Çavuşoğlu dönemi dış politikamızın millileşmesi, millete mal olması ve dış şoklara dayanıklılık göstermesi bakımından özgün bir süreçti. Hakan Fidan dönemi ise... Kurumsal yapının dönüşümü, verihedef odaklı diplomasi, çok merkezli ve çok çıkarlı küresel gelişmelere hızlı uyum ve lider ülke hedefiyle orantılı sonuçların alındığı bir dönem olmaya aday.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)
- Başkentte güncellenen Trump Dosyası... (07.11.2024)
- Kayyum kararları ve arka planı... (05.11.2024)
- CHP-DEM... Birliktelik yapay, hesaplaşma gerçek! (02.11.2024)