Beklenen ve ertelenen görüşme dün nihayet gerçekleşti. CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu, HDP gerçeği ile hakiki manada yüzleşmiş oldu. Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Sn. Kılıçdaroğlu, HDP eş Genel Başkanları
Pervin Buldan ve
Mithat Sancar ile bir araya geldi. Muhtelif belgelere yazılan
"süslü demokratik çözüm" laflarının HDP, daha doğrusu Kandil dili ile ne anlama geldiğini Kemal Bey de bir nebze daha iyi fark etti. Maalesef bu kişisel aydınlanması, cumhurbaşkanı seçilmek için her şeyi göze aldığı, her türlü tavize vermeye hazır olduğu en zayıf anına denk geldi. PKK terör örgütünün siyasal uzantısının, aslında homojen bir yapı olmadığını, İmralı ruhu ile Kandil kimliği arasında gelgitler yaşadığını, marjinal sola, muhafazakar kesime, değişik etnik köken, mezhep ve inanç gruplarına açtığı pencerelerin bariz yanılsamalar içerdiğini biraz olsun anladı. HDP'nin, lafla ikna edilemeyeceğini, açık taahhüt, yazılı belge veya kamuoyu önünde bağlayıcı beyan istediğini gördü. Öyle ki gerginliği basın açıklamasına birebir yansıdı.
Ne imiş?
"Kürt sorunu TBMM'de çözülecekmiş!"
Eeee?
HDP bu nedenle görüşmenin Meclis'te yapılmasını istemiş!
Ağzından bu kadar
"demokrasi ve adalet" kelimelerini eksik etmeyen parti
görünümlü, şiddet kılıflı bir oluşumun, bizzat
demokrasinin sunduğu imkânları kullanarak,
Türkiye Cumhuriyeti'nin dibine dinamit koymak
istemesi ne kadar acı değil mi?
Haydi, Kemal Bey dün
"Kürt sorunu" dedi,
"Meclis'i işaret etti" vs.
Yetmedi! Belediyelerde kayyum uygulamasına
son verilmesinden de dem vurdu...
İyi de mesele bu kadar basit değil ki!
Kemal Bey, terör örgütüne yardım
yataklık yapan, lojistik destek ve kaynak sağlayan
belediyeler hakkında ne yapacak?
Veya
"Kürt sorununu çözeceğim" derken
Anayasa'daki
"Türk vatandaşlığı tanımını" nereye oturtacak? Güya
"nötr kimlik" edebiyatı ile Türkiye
Cumhuriyeti'ni,
"Anadolu Cumhuriyeti (!)" diye dönüştürmeye uğraşanların değirmenine
su mu taşıyacak?
HDP'nin peşinden koştuğu
"anayasada kurucu halklar" talebine nasıl karşılık
verecek?
"Ana dilde eğitim" adı altında başlatılacak
süreçte, resmi dil Türkçenin altının
oyulmasına seyirci mi kalacak?
Diyelim ki...
Bir yandan bağımsızlık ve tarafsızlık
vadettiği yargının diğer yandan
Selahattin Demirtaş'ı (ilaveten
Osman Kavala'yı)
tahliyesini nasıl garanti edecek?
Bunlarla da yetinmeyecek olan HDP/
PKK'nın,
"Öcalan'a ev hapsi!" dayatmasını
ne zaman ve hangi gerekçe ile yerine
getirecek?
Teröristle mücadeleyi nasıl
sürdürecek?
Kandil baronlarının hiçbir bedel ödemeden
siyaset yapmasının yolunu açmayı
deneyecek mi?
PKK'lı teröristlere,
"yerel kolluk gücü/jandarma" rolü dağıtacak mı?
Ve en önemlisi...
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi döneminde, devletin ve milletin büyük özverisine rağmen HDP'nin bölücü siyasal ajandasından, PKK'nın da şiddetten vazgeçmeyeceği yani, küresel aktörlerin maşası olarak tarihi hedeflerine yürümek istediği mutlak olarak anlaşılmışken... Aslında,
"barış içinde bir arada yaşamaya dayalı çözüm istemedikleri" belli olmuşken Kemal Bey, bugünkü gibi
"sevgi kelebeği olmayı!" sürdürecek mi? Merak eden, PKK patentli kan ve barut kokusu içindeki Nevruzlarla, bugünkü huzur ortamının yaşattığı Nevruzlara bakabilir!
Evet! Çözülecek meseleler hâlâ var. Lakin çözüm, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine operasyon çekilmesinden, federasyona dayalı kandırmacadan, Irak ve Suriye'de kontrol edilen alanlarda kalıcı olmayı öneren emperyalistlerden ve anayasanın ilk üç maddesi ile oynamaktan geçmiyor.
Özetle...
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurcalayacağım derken, bozduğunuz ayarları geri getiremezsiniz!