Türkiye; devlet geleneği olan, güçlü ve yönetilmesi zor bir ülke. Tarihin her döneminde iç ve dış kurgularla direnci test edilen, milli bağışıklığı ile güçlüklerin üstesinden gelen bir büyük miras. Dün olduğu gibi bugün de hem varoluşsal ve ilkesel duruş sergilemesi hem de değişen küresel ve bölgesel faktörlere göre pozisyon alması zorunlu bir büyüklük.
Yani... Nereden bakılırsa bakılsın, önemli olan siyasal, toplumsal ve ekonomik denklemin pozitif sonuç vermesi... Elbette, artılar kadar eksiler de var. Bardağın boş tarafına dair onlarca gerekçe bulunabilir, yüzlerce eleştiri de getirilebilir. Ama günün sonunda, bağlayıcı olan milletin tercihleri ve kararıdır. Türk milleti, siyaset yoluyla devletin yönetiminde söz sahibi olmayı her zaman istemiş ama sınırlı ölçüde başarabilmiştir.
Vesayet dediğimiz, anayasa eliyle kurumsallaştırılan müesses nizam her defasında dâhili ve harici müttefikler bulmuş ve kendini yenileyerek 2000'li yılların başına kadar gelebilmiştir.
AK Parti iktidarı ile birlikte, "Devlet, millet içindir" düsturu ana istikamete dönüşürken millet, devletin kendisi için çalıştığını, siyasetçinin ise hep yanında olduğunu hissettiği ve somut hizmetlerle bu gerçeği gördüğü anda seçimini açık, net ortaya koymuştur. Bugünkü tüm zorluklara rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın halkta mutlak karşılık bulması, AK Parti markasının ayakta kalması "milletin hissiyatıyla" da bağlantılıdır.
Bu tespitleri paylaşmamızın nedeni...
Önceki gün gerçekleşen AK Parti MKYK toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "meşhur makas koleksiyonunu" hatırlatarak, millet için yapılan eserlerin bıkıp usanmadan ama başa kakmadan anlatılması mesajıdır. Erdoğan'ın 22 Eylül 2003'te, Rize Pazar Ortak Açılış ve TOKİ Anahtar Teslim Töreni'nde kullandığı ilk makastan, Kasım 2022'ye kadar birikenlerini sayısı 1.450'yi geçmiş durumda. Bakınız, bu makaslar sadece açılışları simgeliyor. Zira her açılışta onlarca, yüzlerce yatırım halkın hizmetine sunuluyor.
Bu da demek oluyor ki...
Son 19 yılda her 4 günde 1 açılış yapılmış!
Sadece bu tablo bile AK Parti ve liderinin farkını anlamaya, karmaşık operasyonlara rağmen kararlılıkla yoluna devam etmesini anlatmaya belki yeter!
***
SURİYE'DEKİ KİRLİ İLİŞKİLER AĞI...
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM), Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG terör unsurları ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında kurduğu kirli ilişkiler ağı malûm! Bu hastalıklı ittifak, sadece Türk hükümetinin değil, Türk milletinin de tepkisini çekmeye devam ediyor. Tam da bu nedenle gerek açık kaynak gerekse perde arkası üç konuya işaret etmek istiyorum:
Birincisi... PKK terör örgütünün yeni versiyonu YPG/SDG yapılanması, batılı ülkeleri açıkça tehdit ediyor. Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin isimli terör baronu "SDG, kuzey Suriye'de yaklaşık 12 bin DEAŞ savaşçısını, 28 geçici hapishanede tutuyor. Türkiye'nin operasyonları nedeni ile DEAŞ'ları tutmamız risk altında" diye şantaj yapıyor.
İkincisi... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Pakistan için imal edilen Açık Deniz Karakol Gemisi'nin dünkü teslim töreninden yansıyan uyarıları... "Türkiye, terörü kaynağında kurutma stratejisinde kararlıdır. DEAŞ'la mücadele kisvesi altında bölücü terör örgütü uzantılarını silaha boğanlar hesabını buna göre yapsınlar!" İşte bu sözler, bizzat devlet kararını özetliyor.
Üçüncüsü... İstiklal'deki terör eylemi sonrasında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "ABD Büyükelçiliği'nin taziyesini kabul etmiyoruz" derken ABD tarafının bu çıkışın arka planını en üst düzeyde merak ettiğini, nihai olarak Cumhurbaşkanı'nın beyan ve duruşunun geçerli olduğu bilgisini aldıklarını belirtelim. Unutmadan Bakanın tepkisi, milletin duygularının da dışa vurumu! Nitekim Cumhurbaşkanımız da dünkü açıklamalarıyla bu gerçekliği bir kez daha gösterdi.