Bakmayın siz şu anki "yaz rehaveti"görünümüne. Yılın sonçeyreğine yığınak yapanlar, NewYork veya Londra mahreçli finansalraporlara göre oyun kuranlar bu sıralaryine hareketli. Her sonbaharda benzeriniyaşadığımız için "Aynı delikten ikikez sokulmamak" adına çok dikkatli,duyarlı ve dirençli olmamız gerekiyor. Bu noktada... 1- Firmalar kesimindeki belirgin davranış türleri ile 2- Finansal istikrara karşı konuşlanan çevrelerin döşediği mayınlara işaret edeceğiz. Hemen belirtelim...
Piyasaların verdiği sinyaller, üretim kollarına göre değişiyor. Örneğin...
Reel sektörün, fiyat oynaklığına bel bağlayan fırsatçıları "ciddi stokta" yakalandı. "Nasılsa emtia ile birliktemamul mal fiyatları da artacak,piyasaya istediğimiz fiyattan satışyapabiliriz" senaryosuna dayandırdıkları hesapları pek tutmadı. Hammadde fiyatları uluslararası piyasalarda gerilemeye başlayınca, daha önce yüksek maliyetle stok yığan gruplar "ayağınıgazdan kesmeye" başladı. Ama bu durum, "uygun fiyatla stok eritme" biçiminde piyasaya olumlu olarak yansımadı! Aksine, çalışanlar adeta zorunlu izne çıkarıldı, fabrikalar da bakıma alındı. Üretime ara verildiği için mevcut stoklar, yine yüksek fiyat aralığından azar azar piyasaya arz edildi. Tabii şimdi, tüm planların güncellenmesizaruri hal alıyor. Ziraticari kredilerin amacı dışında kullanımınageçit verilmiyor.
Ayrıca, uluslararası piyasalarda Dolar/Euro paritesinin eşitlenmesi karşısında, ABD Doları üzerinden pahalıithalat yapan, buna karşın Euro üzerinden ucuza ürün ihraç eden firmaların "yeni destek talebi" ile Ankara'nın kapısını çalacakları anlaşılıyor. Bunda, bir şartla eleştirilecek yön yok. Nedir o şart? Tabiri caizse...
Yağmurlu havada, Türkiye Ekonomi Programı için şemsiye açtın mı? İçeride ayrı, dışarıda ayrı mesaj verip belirsizlik mi yaydın? Yoksa... Üretim-İstihdamİhracat seferberliğinin samimi taraftarı mı oldun? Unutmayalım ki...
Küresel enflasyonla mücadelenin kaçınılmaz olarak beraberinde getirmekte olduğu global ekonomik durgunluk da Türk özel sektörünün, bilhassa imalatçı, ihracatçı firmaların Ankara ile daha yoğun mesaide bulunmasını, hatta dayanışma içinde olmasını gerektiriyor! Bir diğer husus da...
Gerek içeriden gerekse dışarıdan Türkiye Raporu yazan analistlerin çizdiği tablolar...
Türkiye risk primini manipüle etmeye odaklı, halkı paniğe sevk etmeye ayarlı, bankacılık sisteminin her yıl rutin olarak çevirdiği sendikasyon kredilerini kurutmaya programlı yorum ve tahminlerin hangi zamanlamayla ve ne içerikte servis edileceği de kanımca "bilek bükmemücadelesinin" önemli bir parçası. Açıkça söyleyelim ki...
Her ekonomide görülebileceği gibi (derecesi farklı da olsa) Türkiye ekonomisi için de riskler ve fırsatlar kol kola girmiş durumda. İşte bu nedenle...
Varlığı Türkiye ile özdeşleşen kişi veya grupların kaygı akımına kapılmak yerine enerjisini işine ve risk yönetmeye vermesi, "gemimi kurtarayım" anlayışı yerine suni dalgaya kapılmaması ve nihayet orta-uzun vadeli fırsatları gözetmesi esas olmalıdır. Hep diyoruz ya... Tayyip Erdoğan'ı merkezine alan saldırılar, sade Türk vatandaşını ve Büyük Türkiye idealini vurmayı da amaçlamaktadır!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.