AK Parti'nin bugün başlayacak 30. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda üç önemli oturum dikkati çekiyor:
1- Güvenlik ve Dış Politika, 2- Ekonomi, 3- Tarım ve Enerji...
İç ve dış gündemin sıcaklığını yansıtan oturumların seçimi hem zorlu süreç yönetimi bakımından önemli hem de Meclis, temmuz ayında çalışmalarına ara verdiğinde sahada yoğun mesai yapacak olan milletvekilleri açısından da gerekli.
Siyaset özünde, kadroların akort edilmesi yani uyum içinde çalışması, ahenkli seslerin çıkması sanatıdır. Kritik meselelerde ilk kaynaktan açık ve net bilgi edinilmesi, kulaktan dolma aktarımlardan uzak durulması kadar spekülasyonlardan türeyen risklerin bertaraf edilmesi için de faydalıdır.
AK Parti kurmaylarının etraflıca değerlendirmede bulunacakları oturumların her biri elbette hassas hususları içermekte. Ancak yaklaşan seçim takvimi dikkate alındığında "ekonomi" belirgin şekilde öne çıkmakta.
Dün açıklanan enflasyon oranları üzerinden gidecek olursak... Değişik açılardan söyleyecek epeyce sözümüz var.
Her şeyden önce...
AK Parti'nin 20 yıllık iktidar öyküsü; büyük türbülanslara, müdahale ve darbe girişimlerine rağmen ekonomik sahada "fiyat istikrarı başarısının" özetidir.
Gözünü AK Parti dönemi ile açan gençler, enflasyonun ne olduğunu bilmemektedir. Bugün karşılaştığımız tabloyu dair muhtelif açıklamalara ikna olmaları kolay değildir. Genç kuşakların, enflasyonist faturaları ödememesi esastır. Bu, aynı zamanda ülkenin selametinedir de. Ama belirsizliklerle ilerleyen böylesi dönemlerin ne gibi maliyetler ürettiğini gençlerin görmeleri, ileride üstlenecekleri sorumluluklar düşünüldüğünde, bir bakıma hayırlıdır da!
Enflasyonlu yıllardan zımparalanarak bugünlere gelen bizim kuşaklar "Bugünler de geçer" diyebilmekte, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın liderliğinden beslenen siyasi kararlılıkla daha önce olduğu gibi yine bu sorunun üstesinden gelineceğini bilmektedir.
Maalesef, enflasyon hafızasının canlanması bazı kötü alışkanların hortlamasına, bir dizi ahlaksızın fırsat bulmasına da yol açmaktadır. Fiyatların sürekli yukarı yönlü revizyonu, katılaşan fiyatlama davranışları, stokçuluk, tüketim talebinin öne çekilmesi, suni talep dalgası bahane edilerek etiketlerin değiştirilmesi vb.
***
Kuşkusuz genel olarak biliniyordur. Fakat problemin doğru anlaşılması ve tedavinin süresinin öngörülmesi açısından bir iki noktaya daha değinelim.
Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki artışın adıdır. Kapsamı düzenli olarak güncellenen belirli mal ve hizmet gruplarındaki dönemsel fiyat değişimlerinin ölçülmesini içerir. Enflasyonun düşmesi, her şeyin bir anda ucuzlaması demek değildir. Neden? Çünkü bu hesaplamada fiyatların artış hızı düşmektedir. Yoksa fiyat artışı azalarak da olsa devam etmektedir.
Hayat pahalılığı ise özünde bireylerin ve hane halklarının gelir seviyesi ile ilgilidir. Gelirinizin, mevcut tüketim paketinize yetmemesi veya ilave tüketim arzunuzu karşılayamaması durumuyla bağlantılıdır. Bu da bizi ister istemez enflasyona götürmektedir. Gel gör ki herkesin hissettiği enflasyonun farklı olması hem tüketim kalıplarına hem de gelirlerine endekslidir. Örneğin, ekmeğin fiyatının 2,5 liradan 3 liraya çıkmasının asgari ücretlideki etkisi ile üst gelir gruplarındaki yansıması birbirinden çok farklıdır.
Yeni açıklanan yüzde 73,5 oranındaki tüketici fiyatları artış oranı ise toplumun hatırı sayılır kesimi için yüzde 100 civarındadır. Bunun da izahı yüzde 107,62'lik ulaştırma ve yüzde 91.63'lük gıda faturasında gizlidir. İşte bu şartlarda...
Yılbaşında varili 30-35 dolar olan ham petrolün 120 dolara fırlamasının, pandemi sonrası küresel emtia fiyatlarındaki artışın, uluslararası lojistik ağındaki kırılımın, Rusya- Ukrayna arasındaki savaşın hububat krizine dönüşmesinin, bizdeki döviz kuru oynaklığının ve Türkiye Ekonomi Programı'na yönelik direncin tesiri büyüktür.
Hükümet de bu verilerden hareketle, bilhassa gıda enflasyonunun kontrol altına alınması ile dar ve sabit gelirli kesimin satın alma gücünün takviye edilmesine dönük tedbirlere yönelmiştir!