Güzel bir söz vardır.
"Baş ağrısı, baştakinindir!" diye... Elbette her hane, her birey
kendi yaşadıklarını bilir, ona göre değerlendirme
yapar. Bu değerlendirmelerinin
sonucuna göre ya sebat etmeyi ya da
tavır koymayı benimseyebilir. Süreç içinde
mühim olan, kantarın topuzunun kaçmamasıdır. Zira bugün dertlendiğimiz hususların hatırı sayılır kısmı, bizim dışımızdaki dünyanın da meselesidir. Üstelik bu aktarımımız, ülkemizdeki kimse için teselli ikramiyesi de değildir. Lakin... İçe kapanıp karamsarlık denizinde kulaç atmaktansa, dünyanın gerçeklerini de görerek, geleceği doğru ve anlamlı okumanın tam zamanıdır.
***
Tüm dünyada yakın zamanda...
1- Emtia
2- Enerji.
3- Hammadde.
4- Navlun fiyatlarında artış gözlenmiştir.
5- Global tedarik zincirleri kırılmıştır. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu yükselen piyasalarda ise bu tabloya bir de
"kur oynaklığı" eşlik etmiştir. Son haftalarda, emtia/metal fiyatlarında gözlenen geri çekilme reel sektör için umut ışığı yaksa da
"Nasılsa artışlar sürecek" düşüncesiyle
"Pahalı maliyetle stokta yakalanan firmalar" kara kara düşünmektedir.
Yine küresel eğilimler incelendiğinde... Orta-uzun vadeli plan yapmaya ve bununla yaşamaya alışkın olan ülkeler ve şirketler bile artık,
"Belirsizlik ve risklerle yaşamayı öğrenmekten" bahsetmeye başlamıştır. Hatta
"Durumsallık yaklaşımı" adı verilen
"Günü konuşma veya günü yönetme" anlayışı da yaygın davranış kalıpları arasına girmektedir.
Ve en önemli husus... Pandemiden bu yana şok yaşayan "
uluslararası piyasaların yeni dengesini ne zaman bulacağı, bunun hangi yöntemle olacağı, nihayet ne tür kararları ve mekanizmaları beraberinde getireceğine" dair sorular daha fazla sorulmaktadır. Tahminler, türbülanslı dönemin 5 yıla kadar uzayabileceğine, sürdürülebilir küresel ticari ve finansal yeni modellerin oturmasının ise 2030'u bulabileceğine işaret etmektedir.
Maalesef... Dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizlerin, tarih boyunca sıcak çatışmaları beraberinde getirdiği hatırlatması da bu sıralar çokça paylaşılmakta. Bölgesel nitelikli çatışma odaklarının farklı coğrafyalarda tetiklenmesi, küresel güçlerin üçüncü ülkeler üzerinden girdiği bilek güreşinin pek çok halka ekstra bedeller ödetmesi de ihtimal dâhilindedir.
Özetle... Türkiye, zorlu bir coğrafyada, dünyanın kaderini etkileyebilecek olayların en yakınında duruyor. Elbette, dışarının tansiyonu da harareti de buraya yansıyor. Bize özgülenebilecek finansal tercihlerin ilk sonuçlarına ilişkin eleştirel yorumlar ile yerli/milli programa karşı süregelen dirençli duruşun gerilimi de her türlü hesabı etkilemektedir. Ancak en kritik noktayı, sade vatandaşın tüketiminde ağırlıklı yer tutan
"ulaştırma ve gıda" kalemlerindeki enflasyon ortalamasının üç haneyi zorlamasından kaynaklanan hassasiyet oluşturmaktadır. Tam da bu nedenle aile bütçesinin rahatlatılması önceliğini koruyor. Nitekim pek çok işletme yılın ikinci yarısında asgari ücrette düzeltme seçeneğini, duruma göre kendi kilit personeline gelir iyileştirmesi yapmayı planları arasına alıyor. Hükümet de memur ve emekliler için enflasyon ve refah payı takviyesi düşünüyor.
Sözün özü...
Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sınamaların bugünden yarına sihirli bir değnekle aşılacak niteliği olmadığı gibi dünya da oldukça sıkıntılı bir viraja girmiş görünmektedir. Bu ahval ve şerait içinde siyaset kurumu için vatandaşın beklentisinin yönetimi, vatandaş açısından ise tepkiselliğin dozunun iyi ayarlanması ama her hal ve şartta siyasi istikrarın korunması gerekmektedir.