Muhalefet partilerinin sözcülerince tırmandırılan polemiğin düzeyine bakılırsa Türkiye,
"erkenden seçim havasına" girmiş izlenimi uyanıyor. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değil. Zira seçim yasası düzenlemesi, 6'lı bloktaki siyasi kimyayı bozmakla kalmadı,
"sevgi kelebeği havasındaki liderlerin" dışarıya verdikleri izlenimin aksine hayli derin ayrılıklar ve kuşkular yaşadıkları anlaşıldı.
Daha düne kadar bir ittifak şemsiyesi altında seçilmeyi garantileyip, ittifak içindeki vekil dağılımından istifade etmeyi planlayan tabanı ve oyu küçük partilerin ciddi telaşa düştükleri gün gibi açığa çıktı. Şimdi, her parti ancak hakiki ağırlığınca söz söyleyebildiği için marjinal partilerin tüm siyasi alanı ipotek altına alması ihtimali de gündemden düştü.
Haliyle 6 partinin lideri Meclis'e girme planı ile Cumhurbaşkanı adayı pazarlığını ayrı ayrı ele almak zorunda kaldı. SP lideri
Temel Karamollaoğlu'nun, 6'lı bloku sınırladığı
"istişare mekanizması" misyonu, -danışıklı dövüş olsa da olmasa da- işin rengini değiştirdi. Üstüne bir de
"3. İttifak söylemi" ortaya atıldı ki... İttifakların sayısının 3 değil, 4, 5 olabileceği de öngörülmeye başlandı. Düşünsenize, GP Genel Başkanı
Ahmet Davutoğlu ile Deva Partisi Genel Başkanı
Ali Babacan'ın CHP listesinden aday olduklarını. Bu seçenek bile her iki ismin kendisini inkârı anlamına gelir. Yok, İYİ Parti listelerine baksalar orada da garanti yerler sınırlı. İP'in içinde siyasi kavga çıkması ise an meselesi.
Yetmedi... DP Genel Başkanı
Gültekin Uysal'ın, devr-i sabık yaratan kriterleri, Davutoğlu ve Babacan'ı, AK Parti geçmişiyle kriminalleştirme gayreti de başlı başına bir problem.
Yani şartlar, Erdoğan karşıtlığı ile beslenen, ihtirası büyük ama vizyonu küçük siyasi aktörlerin, toplumun bir kesiminde yaratmayı denedikleri suni heyecan dalgasının, siyasi rekabetin kızıştığı günlerde hızla düşeceğine işaret ediyor.
Bu da bizi, görünür ittifakların ötesindeki işbirliklerine götürüyor. Belli ki 6'lı blokun kimi oyuncuları, Meclis'e taşımak istedikleri bazı isimleri farklı ittifaklara dağıtmanın yollarını arayacaklar. Hali hazırda
"liberal Kürt partisi" formundan örnekler veren Babacan ve ekibinin, doğu ve güneydoğuda HDP ile ortak aday tesis etmesi, bu ortak paydayı gizleyerek ilerlemesi sürpriz olmayacaktır.
***
Bu arada...
Ekonomik dinamikler üzerinden iç siyasette tansiyon yükseltilirken
gayri milli unsurların, FETÖ başta olmak üzere her neviden terör örgütü bulaşığının ve bilhassa yabancı misyon şeflerinin temas trafiklerini hızlandırması da dikkatlerden kaçmıyor.
Bilinen kısmı ile CHP-İP hattında yoğunlaşan diplomatik kılıf giydirilmiş görüşmelerin İstanbul ve Ankara belediye başkanlarını da kapsadığını, Deva Partisi'nin de yedekten muhatap alındığını göz ardı etmemek lâzım.
Batılı ülke büyükelçilerinin, iyi kötü kamuoyuna yansıyan ziyaretleri belli mesajları içerse de esasen siyasi işler müsteşarları ve ekonomi-ticaret müşavirleri seviyesindeki örtülü buluşmaların daha belirleyici olduğunu kabul etmek lazım. Bu tarz görüşmeler, sosyal faaliyet görüntüsü altında hem siyasileri hem iş insanlarını hem de kimi sivil toplum kuruluşlarını etkilemeye dönük profesyonellikler içerir. Ve tüm bu girişimlerin, fondaş medya ve konvansiyonel uzantıları kullanılarak olağanlaştırılması ise büyük resmi tamamlar.
Özetle...
Türkiye'de olup biteni merak etmekle, Türkiye'de olması ve bitmesi istenene dair inisiyatif almak arasında dağlar kadar fark vardır. Ve bu oyun dün olduğu gibi bugün de yarın da bozulacaktır!
NOT: 17 Nisan, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölüm yıldönümü. Özal, Türkiye'nin her manada kabuğunu kırmasının siyasal akıncı beyiydi. Değeri her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Allah rahmet etsin.