2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan ancak kalıcı barış ve adil düzen inşa edemeyen sistem çatırdıyor. Egemen bir devletin siyasi ve toprak bütünlüğünün silah zoruyla değiştirilemeyeceğine dair evrensel ilke Rusya'nın, Ukrayna'yı işgali ile kökünden sarsılıyor. Bu kuralı en son 1990 yılında Saddam'ın Irak'ı, Kuveyt'i işgal ederek bozmuş, ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun askeri ve ekonomik müdahalesi sonucu geri adım atmıştı. 13 yıl sonra Irak (2003), ABD tarafından meşru olmayan gerekçelerle işgal edilmiş, arkasından yaşanan Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu, zaten pamuk ipliğine bağlı dengesini bütünüyle kaybetmişti. Bugün, küresel sistemin istikrarı ve güvenliği Avrupa'da test edildiği için ABD-AB-NATO sacayağına dayanan Batı bloku adeta kenetlendi. Sanırım Rusya Devlet Başkanı Putin, hesap hatasını bu noktada yaptı. ABD Başkanı Biden'ı dirayetsiz, Merkel sonrası Avrupa'yı başsız, NATO'yu ise dağınık bulduğu için bir iki yaptırım ve kınama ile geçiştirileceğini sandığı tepkilere göre senaryo yazdı. Ama Ukrayna'da tam manasıyla patinaja girmekle kalmadı, global oyundan da izole edildi.
Gelinen aşamada Türkiye, özgün konumu, etik duruşu ve etkili liderliği ile pozitif yönde ayrıştı. Daha düne kadar
Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ı,
"otokrat" olarak nitelendirip saf dışı bırakmak isteyen kimi
devletler şimdi,
"Sözünün eri, ülkesinin çıkarlarını önceleyen Erdoğan" profiline dört elle
sarılmaya başladı.
Bakınız, 10-14 Mart arasına sıkışan şu diplomatik trafik bile çok şey anlatıyor:
İsrail Cumhurbaşkanı,
Azerbaycan Devlet Başkanı,
Yunanistan Başbakanı,
Almanya Şansölyesi.
Unutmadan, bugün başlayacak olan ve Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu'nun gayretleri ile küresel diplomaside marka haline gelen
Antalya Diplomasi Forumu'na 15 devlet ve hükümet başkanı, 67 bakan, 44 uluslararası örgüt ve kuruluş temsilcisinin katılacak olması da başlı başına bir gösterge. Öyle ki... Antalya Forumu'na, 2.500 etkin isim doğrudan, 10 bin kişi de çevrim içi katılım sağlayacak.
2. haftasına giren Rusya-Ukrayna Savaşı'nda, tarafların dışişleri bakanlarının ilk kez Antalya'da yüz yüze görüşecek olması da barış umutlarını bir nebze pekiştirecek.
Bütün bu sancılı sürecin
"enerji, gıda ve su" denklemi üzerine kurulduğu asla dikkatlerden
kaçmamalı.
Evet, Türkiye de enerjide dışa bağımlı bir ülke. Ancak başta Almanya olmak üzere enerji arz güvenliği peşinde koşan ülkelerin hepsinin yolu Türkiye'den geçiyor. Hatta bu tabloya, İsrail gazının Avrupa'ya sevki de eklenebilir.
Bir başka açıdan bakıldığında ise...
Rusya'nın, küresel piyasalara açılımı için Türkiye-Çin-Hindistan dışında seçeneği de kalmamakta.
Yine hatırlatmak gerekirse...
Eskiden, ne pahasına olursa olsun Batı bloku ile birlikte hareket eden, büyük zararlara uğrayan ama kayıpları karşılanmayan bir Türkiye vardı.
Artık... Mutlak milli çıkarlarını önceleyen, bölge barışı için çabalayan, diğer ülkelerin karşı karşıya olduğu riskleri görerek onlara fırsatlar da öneren pro-aktif bir Türkiye var.
Bütün bunlara rağmen...
Yine de uyanık olmak zorundayız. Neden?
Çünkü Ankara'ya bağımlı kalmayı hazmedemeyen, Türkiye'nin lig atlamasından veya bağımsız politika uygulamasından rahatsız olan pek çok aktör hâlâ zinde!
Bu nedenle...
Halkımızın,
"Pahalılık/Yokluk" ikilemine
sokulmasına ve moralinin örselenmesine izin
verilemez.
Ukrayna'daki çatışmaların durduğu andan
itibaren
, "Rusya yaptırımları bağlamında Türkiye'nin zayıf halka gibi gösterilmek istenmesine" kayıtsız kalınamaz.
Türkiye'nin enerjisini ve dikkatini dağıtacak
şekilde
"herhangi bir sıcak çatışma" veya
"iç toplumsal gerilim ortamına sürüklenmesi ihtimaline" karşı teyakkuz halinden vazgeçilemez!