Nihayet pandoranın siyasi kutusu açıldı ve 6 genel başkan daha önce tek tek dile getirdikleri eski hususları bu kez bir de salondaki taraftarları huzurunda ikrar edip, imza altına aldılar.
CHP, İYİ Parti, Deva, Gelecek, Saadet Partisi ile Demokrat Parti'yi, aynı masa etrafında buluşturan başlık
"Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" olarak sunulsa da 6 parti adına 6 genel başkan yardımcısının okuduğu bölümlerin tamamı, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ı, kullandığı yetkileri ve icraat yapma biçimini hedef alıyordu.
Toplantıyı,
"İçerik, ortam-organizasyon, heyecanın-tedirginliğin düzeyi, liderlerin gözüne girmeye çalışan hatta oturma sırası yüzünden kavga veren tek tip gazeteciler ve bu zoraki birlikteliğin ambalajının altındaki gerçeklerin seçmendeki olası karşılığı" üzerinden değerlendirmek
mümkün.
1- 48 sayfalık metin incelendiğinde ortada
"güçlendirilmiş belirsizlik" veya
"güçlendirilmiş pazarlık" modelinin getirileceği çok net. Seçim sonrasında hem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile çalışacak hem de Parlamenter Sisteme göre davranacak olmak başlı başına siyasi karmaşa demek.
2- Hükümet krizlerini önleme adına önerilen formül ise işin özünde hükümet pazarlıklarına kapı aralanmasını çağrıştırmakta. Hükümetin düşürülmesinin, yenisinin kurulması şartına bağlanması bir teminat gibi sunulsa da esasen gizli siyasi hesap veya vaatlerin kaos üretmesine davetiye çıkarılması kuvvetle muhtemel. Ya da en azından bu gerçek eski Türkiye tecrübesi ile sabit.
3- Tabi ki demokrasi, insan hakları, kuvvetler dengesi, kamu yönetimi adına kaleme alınan makul ifadeler de yok değil. Ama bunun için sistem değişikliği yerine bir çerçeve kanun ile birkaç cumhurbaşkanlığı kararnamesi de yeterli olabilir. Yani mevcut sisteme ince ayar yapılması suretiyle halledilebilecek konuların,
"Yarının Türkiye'si" diye sunulması biraz garip.
Hâkimlerin gözünün korkutulduğu, özerk kurumların yeniden vesayet kurumlarına dönüştürüldüğü satırlar ayrıca değerlendirmeyi hak ediyor.
Ha unutmadan! Hâkimler ve Savcılar Kurulu'ndan,
"Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın çıkarılmasını" reform gibi sunmak da çok acayip! Neden? Çünkü müsteşarlık makamı da yok, kurul üyeliği de!
Ortama gelince...
AK Parti'nin kuruluşunun ilan edildiği Bilkent Oteli'nin seçilmiş olması, 28 Şubat 1997 post modern darbesi ile iç içe geçen siyasi kimliklerin bir başka 28 Şubat'ta, 25 yıl önce siyasetten silmek istediği aktörlerle buluşması başlı başına çelişki idi. Belki de bu yüzden Babacan, Davutoğlu ve Karamollaoğlu'nun tedirginliği yüzlerinden okunuyordu. Öyle ki sunucu
Tulûhan Tekelioğlu'nun, büyük ödül kazanmışçasına sevinç duyduğu, sesine, mimiklerine yansıttığı heyecan ve tempo liderlerde aynı ölçüde yoktu.
Salon, düğünlerdeki kız tarafı-erkek tarafı misali bölünmüştü. 6 partinin tavanda kurduğu birliktelik, tabanda gözlenmiyordu. Herkes kendi siyasi gettosuna çekilmiş, bir diğerine bakıyor, 6 farklı parti teşkilatında olmayan ortak paydayı arıyor, olası hükümetteki yerini ve alanını ölçüyor gibiydi.
Toplantının geneline; CHP'nin ağırlığı, İYİ Parti'nin raconu, HDP'nin ruhu hâkimdi. Nitekim bir başka ittifaka yönlendirilse de HDP'yi, Cumhurbaşkanlığı seçimi için yedekte tutacak bir takım söylemler ihmal edilmemişti. Merak edenler,
"yerel yönetimler ve kayyumlar" paragrafının ne anlama geldiğini, bilhassa terör örgütüne adam devşirme, mali ve lojistik destek sağlama bağlamında yorumlayabilir!
Ve final bölümü...
6'sı bir araya gelen partiler, altını yani bu grubu bir arada tutmakta hakikaten zorlanacaklar! Nedeni de gayet açık.
"Erdoğan'ı devireceğiz, hali hazırdaki yetkilerini budayacağız" derken, es kaza iktidara gelirseler kendi kendilerini frenleyecek, seri ve sonuç verici karar almayı yavaşlatacak, öngörülebilirliği azaltacak süreçlere yol açacaklar da ondan. Bu bile aralarında sistematik krizlerin öncü sinyali olacak.
Saat: 13.30. Genel başkanlar bekleniyor. Fonda
"Oy Asiye" türküsü çalıyor:
"Ağasar'ın balını da
Gel salını salını
Adam cebinde daşır
Senun gibi gelini"
Adam; gelini nasıl taşır orasını bilemem. Ama bu Türkiye, bu kadar belirsizliği sandıkta taşımaz, onu söyleyebilirim!