"Türkiye'nin sanayileşme hamlesinde,bilhassa son dönemdeen başarılı olduğu alan hangisidir?"sorusuna verilecek cevap, tartışmasız"Savunma Sanayii" olacaktır.
Cumhurbaşkanı TayyipErdoğan'ın özel ilgisi ve desteği,savunma sanayiinde yerli şirketlerinözgüvenini artırdı, ezber bozan başarılarınkapısını araladı.
Gerek, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası uygulanan Amerikan ambargosuna karşı kurulan şirketlerin performansı, gerekse Bayraktar Ailesi'nin İHA, SİHA teknolojisinde yarattığı devrim, bu alanda Türkiye'yi bambaşka bir lige taşıdı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde, yerli ve milli savunma sanayine inanan vatansever askerlerin varlığı da bu gurur tablosunu pekiştirdi.
Ve tüm bu süreçlerde kurumsal dönüşümünü gerçekleştiren, 40 yıla varan birikimi ile Savunma SanayiiBaşkanlığı (SSB) çok önemli roller oynadı. Başkan Erdoğan da konuya verdiği değeri tescillemek adına SSB'yi, doğrudan Cumhurbaşkanı'na bağlı, özellikli kurumlar arasında konuşlandırdı.
Buraya kadar her şey gayet güzel ve uyumlu seyretti. Ancak... SSB'nı hedef alan dış süreçler,yeni yöntem ve ilişkilerin gelişmesinede adeta zemin hazırladı.
Maalesef bu durum SSB'nin, giderek güdük kalmasına yol açabilecek sistemik riskler de üretmeye başladı.
Tahmin edeceğiniz gibi, Nisan 2021'deki o garabet karardan ve arka planındaki küresel siyasal mühendislik faaliyetinden söz ediyorum.
ABD'nin, Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) kapsamında Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ile Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir'in de aralarında olduğu dört kurum yetkilisine "Rusya ile kurulan askeri bazlıilişkiler" bahanesiyle yaptırım uygulanması kanımca Türkiye içindeki alternatif gelişmeleri de tetikledi.
Ülkemizde savunma sanayii altyapısının tesisine ilişkin politikaların tespiti, bu politikaları tatbik etme yetki ve sorumluluğuna sahip mekanizmaların oluşturulması amacıyla kurulan SSB, sanki by- pass edilir pozisyona düştü.
İster, ABD yaptırımlarından kurtulmak veya uygun kanallar açmak adına olsun, isterse MSB'nin özgün politikalarından kaynaklansın... SSB'nin yetkisinin ve hareket alanının daralması ya da MSB üzerinden benzer yetkiler kullanılması cihetine gidilmesi acaba ne kadar sağlıklı olabilir?
Örneğin, bünyesinde 27 askerî fabrika ve 3 askerî tersane bulunan, MSB'ye bağlı ASFAT AŞ (Askeri Fabrika ve Tersane İşletme AŞ) ve hatta MKE, SSB'nin yerine ikame edilebilir mi? Veya edilmeli mi? Evet, askeri fabrikaların 30 yılı aşkın birikimi yadsınamaz.
Zaten ana husus da bu değil.
Askeri teknoloji sahasında hem standart belirleyici, hem üretici, hem tedarik edici, hem de son kullanıcıolmak ne derece doğru?
SSB koordinasyonu ve kurumsal tecrübesi mevcutken, eş değer yetki alınmasına neden gerekli görülsün ki? Askeri fabrikalardaki üretim gücünün anonim şirket olarak örgütlenmesi gayet yerinde iken statüsünde daha esnek, hatta özerk düzenleme yapılması ve piyasadaki rekabetçi süreçlerin bir parçası olması daha fazla fayda üretmez mi? Özetle...
Savunma Sanayii Başkanlığı'nın görev, yetki ve fonksiyonlarını diri tutmak, bu eko sistem içindeki tüm kurum ve kuruluşların SSB ile ilişkisini yeniden tanımlamak gelecek tasarımı için Türkiye'nin daha fazla menfaatine olacaktır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.