İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde tecrübe edilen, makam ve alan paylaşımına dayalı karmaşık işbirliği de gösteriyor ki CHP, İP, HDP arasında gerek siyasal gerekse ekonomik çıkarlara dayalı, amaç ve hedef ortaklığı bir şekilde işliyor.
İşte bu modelin, ilk seçimlerde Türkiye geneline yayılması yani, hükümet etme biçimine taşınması planı da adım adım takip ediliyor. İç ve dış, siyaset dışı aktörler de bu zoraki siyasal yakınlaşmayı destekliyor. Hatta bazı ülkeler, kritik zamanlarda büyükelçilerini bizzat göndererek veya ilgili partilerin genel başkanlarını davet ederek Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşıtı cephenin motivasyonunu canlı tutmaya çabalıyor.
Yukarıdaki tablo, Millet İttifakı açısından hem bir rol dağılımına işaret ediyor hem de partiler bazında izahı zor çelişkili tutumların sürdürülmesine yol açıyor!
Örneğin, İP daha çok sahada gözüküyor. Sanırım, onların görevi geniş halk kitlelerinin siyasal duyarlılığını manipüle etmek üzerine kurulu. Yani, bir yandan nabız tutuluyor görüntüsü verilirken diğer yandan gerilimin kontrollü biçimde tırmandırılabileceği hesap ediliyor. Üstelik milliyetçi kimliği de olan İP'e, MHP'ye kabul ettirilemeyen "Özerk Kürt Bölgeleri" senaryosu, el altından dayatılıyor. Kuvvetle muhtemel ki "Erdoğan'ı alaşağı edelim, eski sisteme dönelim, sonrasını konuşuruz" mutabakatı, İP'in siyasal genetiğine açıkça aykırı duran süreçleri şimdilik baskılıyor.
Bu durumda, CHP ise salon ve sosyal medya siyasetini, ağırlıklı olarak da algı operasyonu görevini sürdürüyor. Hemen her hafta bir iddia, iftira ya da isnat kamuoyuna sunuluyor. Tepkiler ölçülüyor. Maya tutarsa o damardan yürünüyor. Tutmazsa, bir başka kurgu devreye sokuluyor. Yürüyen merdiven misali, basamak basamak yukarı çıkılıp, iniliyor. Bu sayede, toplumun sinir uçlarına basılarak, siyasal tansiyonla oynanabiliyor.
***
Demem o ki...
Türkiye, çok bilinmeyenli denklemlere rağmen, son düzlükte sadeleşmiş iki seçeneğe doğru siyasal kavşağa giriyor.
Ya Erdoğan'ın yerli ve milli, ülkeyi, devleti ve bölgeyi toparlayıcı liderliği,
Ya da parçalı muhalefetin; belirsizliklerle dolu, zamana ve tribüne oynayan yönetim vaadi!
***
Bu ne yaman küresel çelişki!
Hatırlanacağı üzere, eylül ayındaki 76. BM Genel Kurulu toplantıları vesilesi ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" başlıklı kitabını dünya liderlerine anlatma fırsatı bulmuş, aynı zamanda "Dünya 5'ten büyüktür" mesajını yine ve yeniden güçlü bir biçimde haykırmıştı... Bu hususu hafızamızda tutarak, aşağıdaki satırları okuyalım:
"... Dünya liderleri; insanların yüzde 1'inin küresel servetin yüzde 45'ine neden sahip olduğunu, dünyadaki 4 kişiden 1'inin suya erişemediğini, her 3 kadından 1'inin şiddete maruz kaldığını, dünyanın yarısının internet bağlantısının bulunmadığını, tüm dünyayı doyuracak kadar gıda üretilmesine rağmen neden çok sayıda çocuğun açlıkla karşı karşıya kaldığını sorgulaması gerekiyor!"
Peki, Sn. Erdoğan'ın, söylemiyle örtüşen bu tespitler kime ait?
Dün düzenlenen Paris Barış Forumu'nda konuşan ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e!
Ancak, temel bir farkla...
Erdoğan, adil dünya için reçete sunarken, Amerikalılar bizzat neden oldukları adaletsizlikleri itiraf etmekten öteye geçemiyorlar!