Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir" demiş ve "
Cumhuriyet'i, fazilet" olarak nitelendirmişti.
Yani...
Ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçak gönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin de ortak adıdır, Cumhuriyet.
"Türk milletinin karakterine ve geleneklerine en uygun idare" sıfatıyla da
Atatürk'te karşılık bulan Cumhuriyet, her şeyden
önce özgürlüktür, bağımsızlıktır, antiemperyalizmidir.
Egemenliğin kayıtsız ve şartsız
millete ait olduğunun tescilidir. Vatandaşların
eşitliğidir. Sosyal devlettir. Adalet ve kalkınmadır.
Aklı ve bilimi rehber edinmektir.
Cumhuriyet'i kuranları dua, bugün demokrasi ile taçlandırmak için mücadele verenleri ise şükranla yad ediyoruz.
10 BÜYÜKELÇİ KRİZİNİN NERESİNDEYİZ?
Ankara'da mukim 10 büyükelçinin,
"Osman Kavala'nın serbest bırakılması" bahanesi ile
"Türkiye'nin egemenlik alanına, iç işlerine ve bağımsız yargısına mütecaviz girişiminin" yarattığı kriz, sağduyu ile yönetildi ve bir noktada bağlandı. Dışişleri Bakanlığı'na, Külliye'deki güvenlik ve dış politika ekibine, parlamenter diplomasiyi işleten isimlere topluca teşekkür ediyoruz.
Maksadımız kriz aşılmışken, yeniden köpürtmek değil elbette. Ama hâlâ cevap bulmamız gereken sorular da orada öylece duruyor!
Örneğin...
Diplomatik krizin sonunda mıyız? Yoksa yeni sarsıntıların öncü sinyalini mi test etmiş olduk?
İngiliz Büyükelçiliği bu topa neden girmedi veya müstakil hareket etmek için neyi bekledi?
Diplomasi geleneği olan bazı ülkeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tür densizliklere nasıl tepki verebileceğini öngörebilecekken neden bir yerde durmadı?
"Kur-Faiz-Enflasyon" şeytan üçgenine sokulmak istenen Türkiye,
"OECD-Gri Liste Kararı, AİHM'in siyasi hükümleri etrafında 10 Büyükelçi Krizi ve ABD'deki Halkbank Davası" ekseninde bir başka kumpasa mı düşürülmek isteniyor?
Soruları uzatmak mümkün...
Belli ki 2023'e doğru, epeyce atağa maruz kalacağız. Bu nedenle müteyakkız olmayı sürdüreceğiz!
CHP'DEKİ DÖNÜŞÜMÜN KRİTİK SONUÇLARI...
Kemal Kılıçdaroğlu, 2010 yazında CHP Genel Başkanlığı koltuğuna, ulusalcı kanadın kilit ismi
Önder Sav'ın desteğiyle de oturdu. Sürekli seçim kaybetmesine rağmen partisini dönüştürmeyi ve ekibini değiştirmeyi bir şekilde başardı! 10 yıl önce
"yerel özerklik" diyen hatta
"Kürt Raporu" da hazırlatıp çark eden Kemal Bey, bugün parti içi dengelerden çekinecek konumda değil. Neden? Çünkü CHP'nin
"tek adamı" oldu da ondan. Kemal Bey'e muhalefet edecek parti içi aktör kalmadığı gibi sesi çıkanlar da ya susturuluyor ya da iktidar hayali ile bir şekilde baskılanıyor.
Temmuz 2020'deki kurultaydan bu yana Kemal Bey,
"dostlarımızla iktidar" demeyi sürdürürken HDP ile aynı kareye girmemeye özen gösteriyordu. Peki, bu kez ne değişti de CHP, Irak-Suriye Tezkereleri'nin TBMM'deki oylamasında HDP ile aynı çizgide buluşmaktan çekinmedi? Evet, önceki günkü tezkere oylaması ve CHP sözcülerinin icat ettiği yapay gerekçeler, buzdağının suyun üstündeki kısmı. Aysbergin altında ise CHP'nin
"yabancı dostlarının" durduğu kuşkusu artık ayyuka çıkmış durumda.
Üzücü olan şu ki...
Cumhuriyet'in 98. yılında, Cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu iddia eden CHP, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesini öğütenlerin değirmesine su taşıyor. Bu CHP, hamaset ve AK Parti karşıtlığı ile bir yere kadar gider de bu millete
"İki kurucu halka dayalı anayasa ve ona göre şekillenmiş devlet yapılanmasını asla izah edemez!"