Kanal İstanbul... Finansmanı ve ötesi!
Hatırlayacaksınız... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, muhalefetin "Kanal İstanbul ihalesine girecek ülkeye mesafe koyacağız, paralarını ödemeyeceğiz" sözlerine, uluslararası tahkimi adres göstererek karşılık vermiş ve "Söke söke alırlar" demişti. CHP yönetimi ise uluslararası sermayeyi tehdit eden mesajlarına hız kesmeden devam etmişti.
Önce bir hususa değinelim...
Türkiye Cumhuriyeti, Düyun-u Umumiye'ye olan Osmanlı'dan kalan borcun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl sonra, 25 Mayıs 1954'te ödedi. Ama Osmanlı borçlarının hakiki manada tasfiyesi 1990'lara kadar sürdü. Bu detaya, eski Devlet Bakanı Güneş Taner dikkati çekti. Geçenlerde bir vesile ile konuştuk kendisiyle... Bakanlığı döneminde, zorlu sorularıma çok muhatap olmuş, pek de hoşlanmamıştı. Ama aradan yıllar geçti, sohbet ettik ve konuya doğrudan kendisi değindi.
Dedi ki...
"Osmanlı'dan kalan dış borçların kapatılması, benim bakanlığım döneminde oldu. Son taksit Eylül 1997'de ödendi ve 7.5 milyon dolardı!"
Sonra şöyle devam etti:
"Hadi, Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) SSK'da görev yaptı, tüm yönlerini bilmeyebilir. Lakin CHP sözcüsü Faik Öztrak, Hazine'de çalıştı. Bu işleri iyi bilir. Yabancı finans çevrelerinde tereddüt yaratılmak isteniyor. Diyelim ki Kanal İstanbul'la ilgili borçlar ödenmedi. Derhal tahkime gidilir. Uluslararası tahkim hızlı sonuçlanır. Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti öyle bir gerçekle ile karşılaşır ki... Ticari uçaklarına haciz uygulanır. Merkez Bankası'nın muhabir bankalardaki hesapları bloke edilir. Türkiye hazinesi dört bir yandan kuşatılır. Hatta Hazine'nin dış borçlarının tamamı muaccel hale bile getirilebilir. Yani Türkiye'nin hasımları, ekonomik olarak zarar vermek istese yapacağı iş böyle bir şey olur. Özetle, projelerin üzerinde siyasi tartışma olabilir ama uluslararası finans hukuku bakımından bu hususların lafı olmaz, neticesi olur ve o netice de devleti bağlar!"
***
YALAN SİYASETİ
"Siyasi yalan" ile "yalan siyaseti" birbirine yakın kavramlar gibi dursa da aralarında ciddi bir fark var. Siyasi yalan; doğrusu anında ortaya çıkarılabilen, haliyle tekzibi mümkün kısa dönemli bir durumu izah eder. Fakat yalan siyaseti, özünde hastalıklı bir seyri gösterdiği kadar, bilinçli bir tercih, sistematik bir faaliyettir de.
Bugünlerde muhalefetin, daha çok CHP'li yöneticilerin kullandığı yöntem, yalan siyasetinin tatbikatına dönüşmüştür. Muhalefet, eleştirinin gücünü artırmak, kitleleri manipüle etmek için eğilip bükülmüş verilere, çarpıtılmış anlatımlara sığınmanın da ötesinde bu işleri bizzat yapar hale gelmiştir. Başlangıçta, inandırıcılık etkisi yaratmak için tutarlı görünen bir cümle kurup sonrasını tümüyle yalan/yanlışla şekillendirmek, toplumsal sinir uçlarını kaşımak, milletin hassas noktalarını tahrik etmek, ülkenin birlik ve bütünlüğü adına ne kadar riskli olursa olsun maalesef "amaca ulaşmak için her aracı kullanmak mubah" sayılmaktadır!
Bu sıralar AK Parti, haftalık faaliyet raporlarında, "CHP'nin yalanlarına ve sosyal medyadaki psikolojik harekat türlerine" özellikle yer vermekte. Bütün bunların aylık, 6'şar aylık ve yıllık tablolar halinde görülmesi, yalanın panzehiri olan doğrularla birlikte halka anlatılması çok ama çok faydalı olacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)
- Başkentte güncellenen Trump Dosyası... (07.11.2024)
- Kayyum kararları ve arka planı... (05.11.2024)
- CHP-DEM... Birliktelik yapay, hesaplaşma gerçek! (02.11.2024)