Aşı jeopolitiği ve Türkiye farkı...
13 ayını dolduran salgınla mücadele, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de farklı aşamalardan geçti. Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nin mutlak önceliği halk sağlığı oldu. Salgının seyrine göre, ekonominin canlılığı ile sosyo-psikolojik faktörler kararları etkiledi. Böyle olması da işin tabiatı gereği idi.
Salgın şokunu yaşayan gelişmiş ülkelerdeki manzaralarla mukayese edildiğinde, Türk sağlık sisteminin başarılı bir sınav verdiği görüldü. Bunda, sağlık çalışanlarının özverisi, sağlık altyapısının gücü ve medyanın toplumu bilinçlendirme çabası önemli rol oynadı. Süreç içinde, maalesef "piyasa fırsatçıları" da türedi. Muhalefet sözcüleri ise algı çarpıtması tarafı ağır basan tezler ileri sürdü. Küresel bir sorunu ulusal dayanışmayla aşma çağrıları, CHP'nin başını çektiği grubun günlük siyasi malzemesine de dönüştürüldü!
Hasta sayısı/vaka sayısı farkı, ölüm nedenleri, defin sayıları... Her biri, ana noktayı gölgede bırakmak için kullanıldı. O nokta, koronavirüs hastalarının tespiti ile sağlık durumuna göre evde veya hastanede bakımı idi. Tedavi protokolleri de sürekli güncellendi.
İtalya ve İspanya'da yaşlıların ölüme terk edildiği, hastalar arasında seçim yapıldığı, ABD'de cesetlerin soğutuculu kamyonlarda bekletildiği sırada, Türkiye'deki hastaneler bu büyük sınamaya karşı ayakta kalmayı başardı. Kuşkusuz, salgının zirve anlarında aksamalar ve sıkışıklıklar da gözlendi. Ama şartların geneli dikkate alındığında pandeminin sağlık krizine, ekonomik krize ve toplumsal krize dönüşmesine asla geçit verilmedi. Ki bunu arzulayan çevrelerin varlığı bir sır değildi!
***
Bugün, salgında yeni bir pik noktası ile karşı karşıyayız. Hastalığa dair farkındalığın yüksek, birlikte davranma kültürünün düşük olduğu zorlu bir kavşağa girmiş haldeyiz.Şimdi en kritik konu, "aşı tedariki" olarak karşımıza çıkıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın anlatımına göre aşılamada birinci ve ikinci doz sayısı itibariyle dünyada ilk 6 ile 10 arasında yer alan bir Türkiye söz konusu. Yerli aşının üretimi ve tıbbi teknolojiye yatırımın önceliği artık Cumhurbaşkanlığı düzeyinde özel olarak ele alınmakta. Bu geçiş döneminin aşılması ise "aşı milliyetçiliği" olarak başlayan, giderek "aşı jeopolitiğine dönen" özellikli koşullarda, stratejik davranmayı gerekli kılıyor. Aşı geliştiren ülkeler, başlangıçta kendi vatandaşlarını korumaya aldıkları politikaları uyguladılar. Aşı milliyetçiliği dediğimiz o safha geride kaldı. Aşının jeopolitik hesaplarla dağıtıldığı, ülkeler arası bağımlılık ilişkisinin hedeflendiği, geleneksel müttefiklik bağlarının zayıflatıldığı bir eşiğe geldi. Elinde aşı bulunanlar, bu imkanlarını kendi politikalarına müzahir ülke grupları oluşturmak için kullanmayı deniyor. Özellikle Çin, tarife dışı engeller çıkararak bu kartı kullanmaktan çekinmiyor! Türkiye ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın inisiyatifi ile hem dost ve akraba ülkelere destek olmaya hem yerli aşısını üretmeye hem de aşıya küresel erişimin önündeki bariyerleri yıkmaya uğraşıyor.
Diyeceğim o ki...
Bardağın boş tarafı kadar dolu tarafını da gören, yerinde ve zamanında doğruyu söyleyen, ülkenin geleceğine güvenenlerden olmalıyız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)
- Başkentte güncellenen Trump Dosyası... (07.11.2024)