Emekli amiraller bildirisinin siyaset sahnesinde yarattığı dalgalanma, ister istemez "kaos simsarlığını" akla getirdi. Simsarlar, kendi namına ama bir başkası hesabına çalışırlar. Bildiri meselesinin bu açıdan da soruşturulması, Türkiye'nin demokrasi tecrübesinin doğal bir gereği.
Bildirinin ilk ve son versiyonu arasında farklar bulunduğu,
Hukukçu amiraller tarafından -suç unsuru olmasın diye- gözden geçirildiği,
Sonradan aldığı şeklin ve yayımlanma tarihinin farklılık arz ettiği iddiaları tabii ki titizlikle incelenmeli.
Ayrıca kapsamlı soruların cevapları da aranmalı...
Mesela...
Bildirinin müellifleri "amiral paketi"nden sonra değişik rütbe veya sınıflardan aktörleri de benzeri davranışlar için tetikleyecekler miydi?
Veya...
Geride bırakılan amiral sıfatının kullanılması bile başlı başına psikolojik etki üretmek için mi tasarlandı?
Ya da...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 15 Temmuz'dan sonra FETÖ unsurlarından ayıklanırken yaşadığı dönüşüm, henüz yeterince içselleştirilmedi mi?
Ve nihayet...
TSK'nın bünyesi ile oynamaya çalışan, asli işinin dışındaki konulara, yani siyasete dönmesini arzulayan odaklar mı söz konusu?
Nereden bakılırsa bakılsın...
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu marifetiyle Milli Savunma Bakanlığı ve kuvvet komutanlıklarının güncel fotoğrafı çekilmeli. Hatta bu çalışmaya, askeri okulların eğitim içeriği ve kalitesi de eklenmeli. Bununla da yetinilmeyip bilhassa emekli general ve amirallerin sivil hayata uyumunun yanı sıra bilgi ve birikimlerinden istifade edilmesini de içerecek modeller önerilebilmeli.
***
AB VE ENFORMATİK CEHALET
Türkiye ile AB ilişkilerinin yüksek motivasyonlu seyrettiği günlerdi...
Demek, 15 yıl geçmiş...
SABAH Gazetesi'nde bir karikatür yayınlandı.
Hani bizde derler ya "Ağzınla kuş tutsan bile..."
İşte o karikatürde, AB'den tam üyelik müzakereleri için kesin tarih bekleyen Türkiye tasvir ediliyordu. -O sırada Başbakan olan- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ağzıyla kuş tutmuşçasına resmedilmişti. AB tarafının ise -ironik biçimde- hayvan hakları bahanesi üreteceği anlatılıyordu.
Evet...
Türkiye-AB katılım görüşmeleri, daha işin başında sekteye uğratıldı. İki taraf için de köprünün altından çook sular aktı. Brüksel, bugünlerde tam üyelikten dahi bahsetmez oldu. Sadece güncel çıkarlara dayalı ortaklık kavramını kurumsallaştırma gayretine girdi.
Değerlerde buluşma, ilişkilerde samimiyet, hedeflerde uyum yok ise geriye sadece konjonktürel reçeteler ve algı operasyonları kalıyor.
Nitekim AB'nin iki önemli ismi Michel ve Von der Leyen'in Ankara ziyareti sırasında üretilen protokol krizi, temasların içeriğinin de ötesine geçti. Anlaşıldı ki AB'deki yerleşik zihniyetin aktörleri ne Türkiye ne de Tayyip Erdoğan ile hesaplaşmasını bitirebilmiş! İtalya Başbakanı Draghi'nin, enformatik cehaletiyle ettiği abuk laflar bunun en tipik örneği.
"Enformatik cehalet", Sn Nabi Avcı'nın literatüre kazandırdığı bir kavram ve hâlihazırda pek çok olayı izaha yarıyor da.
Özetle...
AB, yeni dünyanın inşa edildiğini anlayana kadar Ankara ile taktik, kendisi için iş işten geçtikten sonra stratejik yakınlaşma niyetinde...
NOT: Bugün, 10 Nisan Polis Günü... Emniyet Teşkilatımızın tüm mensuplarına Allah'tan kolaylık diliyorum. 15 Temmuz gecesi gösterdikleri kahramanlığı unutmadığımızın bilinmesini istiyor, şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize sağlık temenni ediyoruz.