Gezi olaylarının en sıcak anları idi. (O dönemde Başbakan olan) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Kuzey Afrika temaslarını izliyorduk. O trafiğin son durağı olan Tunus'ta kendisiyle görüşme fırsatı bulmuştuk. Erdoğan, olayların "bir tür kalkışmaya büründüğü" kaygısını taşıyordu. Yine de tarihi bir mesaj vermeyi ihmal etmemişti:
"Demokratik talebe can feda!"
Lakin süreç Erdoğan'ı haklı çıkardı. İçinde masumiyet aranan eylemler hızla karakter değiştirmiş, "sokakta iktidar devirmeyi amaçlayan!" yabancı istihbarat servislerinin, terör örgütleri ile bağlantılı grupların, marjinal odakların tatbikat sahasına dönüşüvermişti.
Yakın tarih bize gösteriyor ki...
Gençlerin ileri sürüldüğü protestolar, organize grupların kolaylıkla ele geçirdiği tehlikeli tırmanışlara dönüştürülebiliyor.
Kurgu şöyle işliyor:
Önce bir tepkisellik gerekçesi bulunuyor. Ve o alan enfekte ediliyor.
Sonra eylem düzenlemeyi, polisle çatışmayı adeta meslek edinmiş karanlık mahfiller aktive oluyor.
Ardından, özellikli "yapım şirketleri" devreye giriyor. Kısa film benzeri çekimler yaparak, olayı olduğundan farklı boyutlara taşıyıp sosyal medyada paylaşıyor.
Derken, algı operasyonu ile geniş kitlelerin hassasiyetleriyle oynanıyor ve onlar da olayların parçası haline getiriliyor.
Ve nihayet tüm bu adımlara uluslararası medya kuruluşları da ekleniyor. Demokratik hak arayışı iddiasına vurgu yapılırken, bunların karşısında duran emniyet mensupları senaryosu da işleniyor!
***
1- Boğaziçi Üniversitesi, Türk yüksek öğretiminin gurur kaynaklarından biridir. Maalesef, geleneksellik adı altında bağnazlığa varan kurumsal takıntıları da söz konusudur.
2- Akademik özerklik ile idari irade farklı konulardır. Bilimsel özgürlüğe en geniş manada alan açılırken, üniversitelerin yönetimi somut kurallara ve hiyerarşiye tabidir.
3- Türkiye'de rektör adayı olabilme ve atanma şartları bellidir. Bu çerçevenin değiştirilmesini istemek ne kadar demokratik ise Cumhurbaşkanının hukuki, yani meşru bir tasarrufunu yok saymaya çalışmak da o kadar illegaldir.
***
Madalyonun toplumun sinir uçlarına dokunan, kutsallarını hiçe sayan, mahalle baskısına varan yönleri kadar muhalefet partilerine uzanan yönleri de söz konusudur.
Bilhassa CHP!
Ankara'da merkez siyaset üretemeyen veya ürettiği siyaset değişik toplum kesimlerinde karşılık bulamayınca hırçınlaşan CHP, siyaset dışı odakların sokağa taşan eylemlerinden medet umar hale gelmiştir. Muhtelif talep ve beklentileri Meclis zemininde yönetilebilir kılmak ve böylece kitlesel meşru siyaset üretmek yerine CHP, gençleri sahaya sürenlerin karmaşık niyetlerini, güya üniversitelilere sahip çıkma kisvesi altında manipüle ederek çıkmaz sokağa girmektedir
Üstelik böylesine tansiyonlu günler, bir kıvılcıma müsaittir. Bu tür yayılma eğilimi gösteren hadiseler, Allah muhafaza, kanla beslenmeye (!) de çok açıktır.
Özetle...
Demokratik talebe amenna!
Gençlerin enerjisini istismara ise sonuna kadar hayır!