Meclis'e geldiği ilk sene tanımıştım kendisini. Parlamento muhabirlerinin tabiri ile o dönemki Refah Partisi Grubu "taş gibi" sağlamdı. Milletvekilleri idealist, çalışkan, sorgulayıcıydılar. Bütçe görüşmelerinde, bürokratlar pür dikkat onları dinler, ilgili bakanlara not hazırlardı. Düzgün insanlardı. Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan gibi o da Bayındırlık Bakanlığı yaptı ve şimdi ikisi de rahmetli oldu. "Zeki Ergezen"...
1990'ların başındaydık. Onlar, Anadolu'nun dört bir yanından Ankara'ya gelmiş, müesses nizamın çarkları arasında ezilmemek için direnen milli kadrolardı. Siyasetin duru tarafını temsil ediyorlardı. Akıncılar olarak çalıştılar. Bu yönüyle AK Parti'nin, milli iradeyi hakim kılma mücadelesinin öncüleriydiler. Yerleşik sistemde fikirlerinin kabul görmediği alanlar fazlaydı. Bizim de farklı düşündüğümüz noktalar vardı. Ama açık sözlü ve temiz insanlardı. Merhabamız hep sürdü. İşte o masumiyet günlerindenkalma bir anı...
Merhum Ergezen, 1993 Yılı Bütçesi üzerinde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda konuşuyordu. O yıllarda, şirket ortakları, kurum kazançları üzerinden elde ettikleri gelirleri ayrıca beyan etmiyorlardı. Yani, holding sahiplerinin kar payları şirket vergisi içinde ödeniyordu. Bu yüzden genelev işletmecisi Matild Manukyan'ın vergi rekortmeni olması çokça tartışılıyordu. Ergezen, söz sırası kendisine geldiğinde Maliye Bakanı SümerOral'ı, hayli şaşırtan bir soru sordu: "Sayın Bakan, Manukyan'dan tahsilettiğiniz vergi, benim maaşımın içindeyer alıyor mu?"
Yılların maliyecisi Oral, uzun uzadıyahazine tek hesabını anlatmaya çalıştıysa daErgezen, kendince son noktayı koydu: "Sn Bakan, bu tür gelirleri ayrı birhesapta toplasanız ve mesela kanalizasyonyapımı gibi işlerde harcasanızolmaz mı?!"
Ergezen, inandığı gibi yaşamaya çalışıyor,memleketi Bitlis'ten getirdiği, zorlu politikkonulara Ankara'nın bürokratik labirentlerindeçözüm arıyordu.
Sonra yıllar yılları kovaladı, AK Parti'nin ilk bakanları arasında yer aldı. Bölünmüş yolların yapımında ve Bolu Dağı Tüneli'nin tamamlanmasında epey emeği geçti.
Bugün gelinen noktada Ergezen'i, Cevat beyi rahmetle anmamızın sebebi belli. Fikirler ne kadar değişik olursa olsun esas olan milletten alınan yetkiye sadakat, esas olan insanlık, esas olan hizmettir.
Türkiye, dün olduğu gibi bugün de meydan okumalara karşı karşıya. İç ve dış sorunların büyüklüğü, sistemik karşı koymaları zorunlu kılmakta. Cumhurbaşkanı TayyipErdoğan'ın, 1 Ekim'de TBMM'de yeni yasama yılına açış konuşmasında söylediği gibi... "... Böylesine köklü yönetim sistemideğişikliklerinin ideal uygulama seviyesinegelmesi vakit alacaktır. Eski alışkanlıklarlayeni bir sistemi sürdürmeninzorluklarını her alanda yaşıyoruz!"
Ve maalesef Cumhurbaşkanı'nın iyi dileklerinekarşın, "siyasi rekabet" ile "milletehizmet yarışı" arasındaki çizginin en iyikonduğu ve korunduğu yer olması gerekenMeclis, ülkede yerleştirilmek istenen "kutuplaşmanıntatbikat sahasına" dönüşmekte.
Siz, biz ne kadar kaçınırsak kaçınalım her grubun, her görüşün kemikleşmiş kanaatleri, bu kanaatler etrafında manipüle olmaya hazır karakterleri söz konusu. Sosyal medya trolleri de bilinçli bir şekilde, bıkıp usanmadan bu alanın negatif enerjisini yüksek tutmaya ve ön yargı duvarlarını kalınlaştırmaya uğraşmakta.
Ancak, siyasi ve hukuki kırılganlıklar oluşturmaya, toplumsal fay hatlarını tetiklemeye çalışanlara karşı izlenecek yol da gayet açık...
Adalet ve kalkınma motivasyonunu artırmak.
Kurumsallaşmayı pekiştirmek. Meseleleri kişisellikten soyutlamak. Öngörülebilirliği yerleştirmek.
Kronik yanlışların sahiplerini tasfiye etmek. Samimiyet ve güvenin takviyesinde mesafe almak... NOT: Bugün benim doğum günüm. Yarım yüzyılı geçmişim. Üstelik annemden10 yıl fazla yaşamış durumdayım. Allah'tan, sevdiklerimizle birlikte sağlıklıve hayırlı ömürden başka ne dileyebilirizki. Şükür...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.