TBMM'nin yeni yasama yılına başlaması vesilesi ile Cumhurbaşkanı'nın yaptığı konuşmaları, bir tür
"Devlet Manifestosu" olarak görmek gerekir.
Satır arasındaki mesajlarda, güncel meselelere yaklaşımın ipuçları bulunabileceği gibi orta ve uzun vadeye dair perspektifi görmek de mümkündür.
Türkiye, dünyanın en kritik coğrafyasında, son yüzyılın en büyük dönüşümlerinden birinin yaşandığı tarihi bir geçiş dönemini yönetme sınavı ile karşı karşıyadır!
Küresel güçlerin bölgemizde yarattığı
"stratejik boşluğun" kimler tarafından ve nasıl doldurulacağı gelecek yüzyılın belirleyici faktörü olacaktır...
Balkanlardan Kafkaslara, Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e kadar uzanan sahada Türkiye'nin yaşamsal haklarını, ilgi ve çıkarlarını doğrudan etkileyen, aynı zamanda
"vekalet savaşları" ile de şekillendirilen hayati gelişmeler söz konusu.
Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın, yakın zamanda hatırlattığı üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin, bekasını tehdit eden olaylara kayıtsız kalmasını bekleyenler ne Suriye ve Libya'da barış düzeni tesis edildiğini görebilecekler ne de Türk donanması bayrak göstermese Akdeniz'deki enerji kaynaklarının adil paylaşımına tanıklık edecekler!
***
Çağımızın dinamikleri, yeni dünya düzeninde taşlar yerli yerine oturuncaya kadar ülkelerin
"kendi kendine yeterliliklerini" zorunlu kılmakla kalmıyor, milletlerin kaderinin de büyük sınamalar karşısındaki duruşlarıyla tayin edileceğini gösteriyor.
Örneğin...
Kovid19 pandemisi, Türkiye'nin son 18 yılda geliştirdiği sağlık altyapısının sağlamlığını ve krizle başa çıkma gücünü net biçimde teyit etti. Testten tedaviye, ilaçtan aşıya kadar her aşamada Türkiye'nin milli kabiliyeti ortaya çıktı. Gelişmiş pek çok ülkeye diz çöktüren süreçler karşısında Ankara olumlu yönde ayrışmayı başardı.
***
Tarih okuması yapanlar, Türkiye'nin özgüvenle hareket edebildiği sınırlı yıllarda neler başardığını gayet iyi hatırlamaktadır. Tarihin stratejik derinliğinde ise toplumsal ortak paydası kaybettirilen talihsiz Türkiye fotoğrafı yer almaktadır. Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın işaret ettiği gibi Türkiye; demokrasi, eğitim, adalet ve ekonomide yıllarca darbelerin, vesayetçi zihniyetin, bürokratik oligarşinin ağır bedellerine katlanmış ve bu aziz millet düşük hizmet standartlarına mahkûm bırakılmıştır.
Bin yıllık devlet geleneği ve Türkiye'nin Cumhuriyet aklı; Osmanlı'nın son dönemlerini de doğu-batı eksenindeki emperyalist kurt kapanını kırma mücadelesini de asla unutmamıştır.
Cumhuriyet çatısı Türk milletinin teminatıdır.
Ve Türkiye, görünür gelecekte bölgemizde, hatta sınırlarımızda sahnelenecek oyunları bozacak kudrette olmak durumundadır. Bunun da yolu Cumhurbaşkanı'nın muhtelif beyanlarında somut karşılık bulmaktadır. Siyasi rekabetin dozu veya farklılıkların boyutu, asla ülkeye ve millete karşı sorumlulukların önüne geçmemelidir. Terörle arasına mesafe koyan herkesin ve herkesimin söyleyecek sözü, o sözlere de kulak verecek devlet yetkisi kullanan muhatabı olmalıdır.
Esas olan milli iradedir. O'nun direktifi doğrultusunda; ekonomide pastanın büyütülmesi, hayatın her alanında temel hak ve özgürlük çerçevesinin geliştirilmesi mutlak gerekliliktir.
Türkiye'nin kurumsallaşma açığı dün olduğu gibi bugün de aşılmalı, adalet ve kalkınma mücadelesinin enerjisi hiç tükenmemelidir.