Türkiye’nin ‘resmi tören hafızası’
Bilmem hatırlar mısınız?
Bu ülkede, 30 Ağustos'lar askeri mantık dairesinde kutlanır, ordunun başkomutanının, yani cumhurbaşkanının neredeyse hükmü geçmezdi! Kutlamalara sadece soğuk savaş döneminden kalma askeri güç gösterisi damgasını vurur, milletten de "heyecanlanması" beklenirdi.
30 Ağustos resepsiyonu ilk kez 2013 yılında cumhurbaşkanının ev sahipliğinde gerçekleşebildi.
Bugün bırakın "kutlamamak için gerekçe üretmeyi!", aksine cumhurbaşkanları "askerle sivili ortak paydada buluşturmak" ve "millet için millete rağmen" zihniyetini kırmak üzere 30 Ağustos'ları ayrı bir önemsedi.
Biliyor musunuz?
Bu ülkede, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, "ikili kutlamaya" sahne olurdu. Komutanlar, başörtüsüne tepki gösteriyor (!) diye öğlen resmi resepsiyon verilir, akşam da milletin tüm renkleri ile geniş kapsamlı bir başka resepsiyon gerçekleşirdi. İkili resepsiyon uygulamasının sona erdiği 29 Ekim 2010 tarihindeki davete sadece komutanlar değil, -o dönem- CHP'nin çiçeği burnunda genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katılmamıştı.
Bugün, AK Parti iktidarını devirmek (!) için 11.
Cumhurbaşkanına bel bağlayan Kılıçdaroğlu, 10 yıl önce onun yüzüne bile bakmıyordu.
Diyeceğim o ki...
30 Ağustos da bizim, 29 Ekim de...
Ne 23 Nisan 19 Mayıs'tan ayrılabilir ne de milli bayramlar bu milletin bağrından koparılabilir.
Esas olan bellidir...
Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi...
"Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır!"
Ötesi, "lafügüzaftır..."
Yani boş laftır...
***
CHP'deki bazılarını CHP'den ayrı mütalaa etme gereği...
ABD başkan adayı Joe Biden'ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik siyasi operasyon planı ve bunun için Türkiye'deki muhalefetle işbirliği niyetini ifşa etmesi, pek çok açıdan sarsıcı oldu.
Siyasi kurum olarak gözlerin CHP'ye çevrilmesi de şaşırtıcı değildi. Zira CHP yönetimi, FETÖ'nün suç örgütü olarak tescil edildiği tarihten itibaren, yani 7 yıl öncesinden bu yana söz konusu örgütün imal ettiği dokümanlara yaslanmayı, iktidara karşı argüman olarak kullanmayı tercih etti. Belki de 2010 yılında Türkiye'de ana muhalefetin içini dizayn eden akıl, küresel aparatı olan FETÖ ile CHP'yi aynı düzlemde buluşturmayı istedi.
Bugün, CHP'nin kriminalize hale geldiğine dair kaygılardan söz edilir olması, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir husus. İşin doğrusu, CHP'yi ve tüm CHP'lileri aynı potada eritmek, organize işlerin odağı olarak görmek olmamalı. CHP içindeki bir grubun bilhassa örtülü faaliyetlerinin ayrıştırılması daha uygun gibi.
Bugünlerde sizlere, SABAH Gazetesi Dış Haberler Müdürü Bercan Tutar'ın yazılarını okumanızı öneririm. Son makalesinde "Bir asır daha kaybedemeyiz" tezini savunan Tutar, geçen gün Türkiye'ye yönelik dış operasyonlar bağlamında dedi ki...
"CHP zihniyeti, 'devlet bizim, ülke sizin' diyordu. 'Devlet de bizim, ülke de bizim' demek için milletin adamına sonuna kadar sahip çıkmak lazım!"
İşte mesele de bu.
İstikamet üzere...
Olmak ya da olmamak!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)