Bugün, AK Parti'nin 19. kuruluş yıldönümü törenleri kapsamında Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın
"manifesto niteliğindeki" konuşmasını dinleyeceğiz.
AK Parti'nin siyasi yolculuğunda
"önemli dönüm noktaları, kırılma anları ve büyük meydan okumalar" yaşandı.
Aradan geçen zaman, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a dair özgün yorumlamayı gerekli kılıyor.
Neden?
Çünkü...
Ülkeye, siyasete veya partiye ilişkin herhangi bir konuda,
"Şu hususu Cumhurbaşkanı'na iletmek lazım",
"Cumhurbaşkanı, şunu şöyle yapsa" biçiminde tespit ve temennilere sıkça rastlanıyor da ondan. Bir başka ifade ile o kadar çok Cumhurbaşkanı tasviri ve tasavvuru üretiliyor ki şaşmamak elde değil.
Kanımca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili gözlem ve değerlendirme yapılırken şu
"4 kritik eşiği" ve yansımalarını ele almak gerek...
1-Nisan-Haziran 2013: Türkiye'de ekonomik refahın ve siyasi istikrarın zirve noktasını takiben patlak veren Gezi olayları... Hedef kitleleri tahrik ederek sokak hadiseleri üzerinden iktidarı değiştirme girişimleri... Erdoğan için geliştirilen
"Yedirmeyiz" söylemi...
Gezi'nin iç ve dış dinamikleri kadar, AK Parti'deki çalışma arkadaşlarının sergilediği duruşun da Erdoğan üzerinde izler bıraktığını kabul etmek zorundayız. Ve tabii o günden sonra Cumhurbaşkanının
yönetsel çekim alanına yerleşen yeni aktörleri ve etkilerini de unutmamalıyız.
2- 17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe teşebbüsü: Yolsuzluk kılıfı giydirilmiş,
doneleri üretilmiş, zaman ayarlı bu planın
da Erdoğan'ı tasfiye amacını güttüğü çok
açıktı. 17 Aralık hamlesi kabineye dönüktü
ve Erdoğan, hükümetini devirmeye çalışan
bir dizi girişimi hep akamete uğratmayı
başarmıştı. Ama
25 Aralık, Erdoğan'ın en büyük hassasiyetine, yani ailesine ve mahremine açık saldırıydı. Söz konusu
operasyon karşısında kimin ne tarz tavır
takındığı da Erdoğan açısından unutulmaz
göstergeler oluşturdu.
3- 15 Temmuz hain darbesi: Cumhurbaşkanına,
"Benim yanımda sadece milletim var" dedirten o karanlık
gece ve sonrası... Yoruma açık olamayacak
kadar net ve keskin bu ifadenin beraberinde
getirdiği
insani ve siyasi artçı şoklar!
4- Ve nihayet, Mart-Haziran 2020: Yani, pandemi şartları gereği yüksek düzeyli önlemler nedeniyle Cumhurbaşkanının Huber Köşkü'nde ikamet ettiği,
"zihni ve politik detokstan" geçtiğini düşündüğümüz dönem.
***
Bütün bu yaşanmışlıklarla şekillenen Cumhurbaşkanındaki
"güven endeksine" gelince...
Dışarıdan bakan bir göz olarak şöyle bir sıralama var bence:
Birinci sırada, tartışmasız biçimde Allah'a olan güveni ve kadere imanı yer alıyor.
Sonra, milletine duyduğu sonsuz güveni vurguluyor...
Şüphe yok ki özgüvenini de iliklerine kadar hissediyor ve hissettiriyor.
Ve ardından... Ailesine, ilham aldığı kanaat önderlerine ve çok yakın dostlarına güvenini gösteriyor...
Sıralamanın bundan sonrasını ise
"iç dünyası ve sırları" belirliyor.
Kanaatim o ki listenin devamını bir manada
"güven boşluğu" dolduruyor. Başka bir anlatımla... En çok güvenilen kişi ve kurumların ardından listenin bazı sıraları boş tutuluyor ve ondan sonraki sıralara, şartlara göre farklı isimler oturuyor.
Ayrıca...
Cumhurbaşkanı, dün olduğu gibi bugün de muhataplarını açık yüreklilikle ve not alarak dinliyor.
Lakin...
Dünden farklı olarak Cumhurbaşkanının zihninde
"genel kabul kodları" daha geniş yer tutuyor.
"Tecrübe, birikim, gerçeklikle" yoğrulmuş yapısıyla, birilerinin sandığı gibi
"sürekli akıl verilecek!" devlet adamı portresi oluşturmuyor. Evet, istişare ediyor. Ama aklı ve deneyimi, akıl satanlara ağır basıyor.
Özetle...
Cumhurbaşkanını bildiğimiz doğallığı içinde okumak, her açıdan doğru sonuca götürüyor!