İdlib... Bir müzakerenin perde arkası!
İki yıl kadar önce, Halep ve Doğu Guta başta olmak üzere ağır bombardıman altındaki kentlerin tahliyesi, ılımlı muhalifler ve sivillerle farklı ülkelerden gelen silahlı unsurlar ve terörist grupların birbirinden ayrıştırılması hedefinin anahtarı İdlib'e teslim edildi.
Türkiye için beş öncelik söz konusu idi:
1- İnsani yardımların koordinasyonu.
2- Göç dalgalarının gözlemlenmesi.
3- Sivil can kayıplarının önlenmesi.
4- Ilımlı muhaliflerin korunması.
5- Bölgenin silahlı gruplardan temizlenmesi.
Son olarak geçen ay Moskova'da gerçekleşen, hatta istihbari düzeyde rejim temsilcilerini de kapsayan temaslarda Ankara çok net bir çerçeve çizdi. Mesaj hem Rusya'ya hem de rejime idi. Rusya'ya açık bir dille ve bir kez daha anlatıldı ki... İdlib'den Türkiye sınırına yönelebilecek kitlesel göç dalgası bir milli güvenlik sorunudur.
Ankara, milyonlara ulaşabilecek göçü karşılayamayacağı gibi, insani drama da kayıtsız kalamaz.
İdlib ve çevresinde Türkiye-Rusya-İran'ın gözlem noktaları mevcut. Rejim, kentin güneyini ve doğusunu kontrol altına almış durumda.
Kentin kuzeyi ve batısı ise Türkiye hududu.
Ve Ankara, sınırdan herhangi bir sızmaya asla müsaade etmez. Bu durumda, Suriye'deki değişik silahlı grupların izole bir bölgede tutulması ve zamanla ayıklanması mümkün. Hangi şartla? Tabii ki siyasi geçiş sürecinin, yani anayasa yapımının hızlandırılması şartı ile...
Gel gör ki Rusya'dan güç alan rejim; İdlib'i yerle bir etme, göçü tetikleme, sivil katliamını göze alma pahasına kanlı çözümden yana.
Suriye genelinde istikrarın sağlandığını, İdlib'in ele geçirilmesi ile son işlemin de tamamlanacağını düşünen Rusya da bu saldırgan projenin müellifi konumunda.
Oysa Ankara, Suriye'deki dengenin kırılgan olduğunu her vesile ile muhataplarına iletti. Son olarak Halep ve çevresinde ılımlı muhaliflerin aldığı inisiyatif, Rusya'nın El Bab'a düzenlediği hava saldırısı ile endişe verici bir boyuta taşındı.
Ruslar bir bakıma, ılımlı muhalifleri de terör grubu olarak nitelendirme eğilimini dışa vurdu.
Rejim ise bırakın yeni anayasa yapımını, bunca kan, yıkım ve gözyaşına karşın elindeki anayasayı revize ederek, muhalifleri de baskılamak suretiyle bildiği gibi yoluna devam etme arayışında. Maalesef Türkiye'deki kimi muhalefet partileri de rejimin değirmenine su taşımakta.
Kaldı ki rejimin resmi aktörlerine, ülkede gerçek manada istikrar sağlanması isteniyorsa zaten kontrol altındaki İdlib yerine Deyr ül Zor başta olmak üzere petrol bölgelerine yönelinmesi yönünde telkinlerde bulunulduğu da bir sır değil.
Netice...
Türkiye'nin, ABD ve AB ilişkilerindeki limoni koşulları hesaba katan Rusya, Ankara'ya rağmen Suriye defterini kendine göre kapatmakta ısrarcı olursa, zehirlenen bu iklimden kazançlı çıkamaz!
Bu vesile ile...
Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan: Nükleer savaş riski var, şaka değil (24.11.2024)
- Pandemi sonrası toplumun ruh sağlığı! (23.11.2024)
- Ekonomiye dair kısa Notlar... (21.11.2024)
- Küresel zirveleri etkileme kabiliyeti... (20.11.2024)
- G20 Zirvesi... Erdoğan, Rio’da Biden’ı uğurlarken... (19.11.2024)
- AK Parti... Değişim, Değişiklik, İhtiyat! (16.11.2024)
- Etki ajanlığı mı, yeni nesil casusluk mu? (14.11.2024)
- Geleceğe hazırlanmak… (12.11.2024)
- MİT, belediye takip eder mi? (09.11.2024)